Merhaba sevgili okur,
Bu haftanın şair konuğu sevgili Zeynep Kasap, Anne ve Baba tarafından Konya’lı. Üsküdar doğumlu. Özel bir şirkette muhasebe elemanı olarak çalışıyor. Eğitimine İstanbul’da başladı ve öğrenmenin yaşını yok diyerek elinden geldiğince son nefesine dek devam etmeye niyetli bir yazar.
Şu an yeni medya ve gazetecilik okuyor. Resime, şiire, öyküye yazmaya sevdalı.
Yazmayı ve okumayı öğrendiği zamanlar karalamaları notları başladı. Dünyayı ve insanları bir çocuk merakı ve hayretiyle izlemekten hiç bıkmadı. İnceliğe, empatiye, psikolojiye meraklı.
öykü, şiir ve yazıları oggito, çağdaş edebiyat sayfası, daima edebiyat, kirpi düşün ve sanat, şehir dergisi, cumba fanzin, edebiyat haber, dibace, gazete yenigün, edebiyat nöbeti, yitik bavul, beşinci sanat vb. edebiyat dergilerinde yayınlandı. Focafoca adlı bir sitede köşe yazıları yazıyor.
İlk kitabı (Mut – Şiir) 2020’de Artshop Yayıncılık
İkinci Kitabı (Güzel Uyu-Öykü) 2020’ de Hayal Yayınları
Üçüncü kitabı (Kedi ve Adam-Öykü) 2023’te Mühür Yayınlarından çıktı.
ZEYNEP KASAP’IN ŞİİR ÜZERİNE DÜŞÜNCELERİ ;
Şiir benim için kendimi hafifletme, iyileştirme, canlı tutma yolu.
Şiir coşkunun, mutluluğun bazen de hüznün sesi. Sessizliğin sesi. Sessiz çığlıkların sesi. Ruha renk katan bir söz sanatı. Elbette bu renkler içinde mavisi pembesi olduğu gibi grisi de var. Siyah da bir renk neticede.
Şiir tutunacak bir dal yazana ya da okuyana. İçindeki çığlığı naifçe dışarı salmak. Acıyı, mutluluğu, şaşkınlığı, dayanışmayı yapan yıkan çoğaltan biçimlendiren duygu yoğunluğu. Sadece kendi yaşantından duyguları değil başkalarının duygularını da kendi duygularınmış gibi hissedip yansıtabilmektir şiir.
Sade anlaşılır doğal şiirleri seviyorum. İmgeleri seviyorum ama kararında seviyorum. Çünkü hem anlaşılmak hem de anlaşılmamak istiyorum. Kararında. Hayatımın her alanında uygulamaya çalıştığım denge önemli çünkü bana göre.
EKSİK TUTULMUŞ DİLEK
Hesapsız kitapsız çıkıyorum tüm yollara
Toplamadan çıkarmadan bölmeden çarpmadan
Yanımda yürümek isteyen
İlk adımıyla başlıyor hesaba kitaba
Tanrı bile lanet etmişti oysa
Çıplak ayaklarım toprağa basıyor
Batar mı diken, çıkar mı taş düşünmeden
Suya değiyor-güneşe gülümsüyor yüzüm
Saymıyorum bulutları
Ne zaman yağar yağmur
Yol ne zaman çamur-ayaklarım ne zaman yorulur
Ne zaman akşam olur ne zaman batar güneş
doğar mı yarın sabah yeniden
Yürüyorum kadınlığım çocukluğum saflığım ve anaçlığımla
O eski zaman sevdamla yürüyorum
Sağlı sollu çiçekleri toplaya koklaya
Dönüp dönüp bakıyor bulutlara
Durup durup bakıyor saatine
Hesaplıyor her şeyi tek tek
İlk adımıyla başlıyor okumaya
“birazdan, ama birazdan gitmem gerek”
Gidiyor yağmurlar yağmadan
Çiçekler solmadan
Yollar çamurlanmadan
Coşkun akan o ırmağa varmadan
Görmeden tomurcuğun çiçek açışını
Gölgelerimiz uzamadan daha
Gidiyor gidiyor…
Eksik tutulmuş bir dilek gibi
Şükrümün ertesi
Kalıyor yarım kalmış bir dün avuçlarımda
**
TESBİH ÇİÇEĞİ
Bahçedeki nektarı de kurumuş dedi.
Nasıl güzeldi nasıl tatlı bir şeydi.
Neler neler kurumadı ki o bahçede dedim.
Erik ağacı, gencecik kiraz ağacı, bir uçtan bir uca
mor çiçeğim, peygamber çiçeği, bir kız çocuğu,
bir güzel kadın, belki şimdi bir adam…kim bilir…
İçimden söyledim. Zaten ben hep içimden
söylerim.
Tesbih çiçeği büyütüyorum artık peygamber
çiçeği yerine. Kargalara ceviz serçelere incecik
bulgur atıyorum. Kovalıyorum kedileri serçeme
kıydılar diye. Günah diyorum sonra. Ona da
günah. İniyorum süt veriyorum başka bir kediye.
Başka bir gün yine kovuyorum bir kediyi
serçen aklıma gelince Anne. Kediler şaşkın
şaşkın bakıyor yüzüme. Allah diyerek
başlıyorum her yeni güne, her bir tesbih
tanesiyle. Yandım Allah, şükür Allah, sabır
Allah, affet Allah, ölümsüz Allah, canım Allah,
merhametin bol rahmetin bol olsun üzerimize…
Kederin Vakti Dolmuş Anne
Yas bitmiş
kederin vakti dolmuş Anne.
sıkılıyor insanlar
süren acılardan süren mutluluktan
güneş olsun ama çok durmasın
yağmur yağsın ama hemen bitsin
misafir gelsin ama fazla durmasın
gelsin ve gitsin her şey
hep yenisi gelsin
kederin vakti dolmuş Anne
sıkılıyor insanlar
hızlı geçişler istiyorlar
hızlı alış veriş hızlı okumalar hızlı yazmalar
hızlı geziler hızlı günler
kederin vakti dolmuş Anne
sus istiyorlar…
ölenle ölünmezmiş
gülüyorum
yaşıyorum işte
bak
içimden ölüyorum
İçimden ölüyorum artık Anne…
**
KARPUZ KABUĞU
Karpuzun çekirdeğine tavuklar üşüşüyor
kabukları ineğe
dökülen ekmek kırıntılarını
karıncalar paylaşıyor kardeşçe
çöp çıkmıyor doğada ne yesen içsen de
topraktan gelen toprağa
bir bir pay ediyor her bir canlıya
yetmiyor insana
aldıkça alıyor istifliyor mutfağa midesine
kocaman kocaman dolaplara
tek kapılı çift kapılı yetmezse yanına derin dondurucu
kocaman kocaman evlere
kocaman kocaman pencereler
kat kat çıkıyor yukarı
daha yukarı en tepeye
en yüksekte olmak için oyuluyor koca koca dağlar
daha ölmeden cam kenarı kocaman kocaman mezarlar
kendine bacısına çocuğuna eşine
ölse doyurur mu ki toprak
bilen varsa söylese…