Merhaba sevgili okur,
Bu haftanın şair konuğu sevgili Songül Eski 1974 Ankara doğumlu. Medya iletişim Mezunu iki çocuk annesi. Şiir kalsın diyerek kendisinden çok fazla söz etmek istemese de beni kırmayıp verdiği birkaç bilgi için teşekkür ediyorum gizemli şairime…
ŞİİRLERİ VE YAZILARI ;
Nif yaşam sanat, sincan istasyonu, edebiyatist , akatalpa , şehir , absent 06 izdiham, üvercinka , edebiyat nöbeti, barbarları beklerken, hiç işte, momentus, kumru, tebriz vb. dergilerde yayınlandı. Bazı fanzin ve kitap çalışmalarında editörlük yaptı.
KİTAPLARI;
Tunç, Öteki ve Edebiyatist yayınevlerinden çıkan kitapları; O , Lazarus, Tekila
SONGÜL ESKİ ‘NİN ŞİİR HAKKINDAKİ DÜŞÜNCELERİ ;
Herkesin kendine ait bir şiir tanımı varsa da bu tanım kanaatimce üst perdeden yapılmalı. İcra edenden çok icraya dikkat çekmeli. Her şeyden şiir yapılmalı lakin her şey şiir olmamalı. Tanımın basitliğine sığınıp altta alta gelen bütün sözlere şiir denmemeli. Kuru fasulye pilav da şiirdir bu halde.
Kendi tanımıma gelince. Kalpte çırpınan düzensiz bir cümlenin akılda düzenli bir atıma kavuşup çoğalmasıdır şiir bana göre. Bir başka deyişle bir cümle yahut kelimeyi yürüyüşe çıkartmaktır; kısa ya da uzun bazen dünya turu. Ona hayat kazandırmaktır; masalsı ya da gerçekçi. Bunu kuran ki şüphesiz akıldır. Akılda harmanlanmamış hiçbir duygu şiir olarak açığa çıkmaz.
Kimi his der şiire kimi ses ; oysa ne his ne ses. His ve sesin göstergesi , somutluğu kelimelere akıl yüklemektir. Anlam demiyorum burada özellikle. Her kelimenin anlamı vardır zira. Bu anlamı olduğu gibi aktarmak yok saymaktır şiirin olmazı imgeyi metaforu. Kelimeyi kendi anlamıyla çıplaklığına terk etmektir bir nevii. Belki de bu yüzden şiir öksüzdür artık, öksüz kalmıştır.
Basitleştirilip basitleştirerek basit görülerek. Kendimize yahut başkasına kolaylıkla taktığımız şair apoletlerimizle şiire ihanet ediyoruz. İhaneti birbirimize yapıyoruz, kayırmacılık, adam sendecilik vs. vs. Kolayca kalkıyor elimiz alkışa, ödülümüz gırla .Şarimiz şiirle anılmıyor ancak.
Şiiri savunmak için bir araya geliniyor sözüm ona ama. İki şairin olduğu yerde biri diğerine fazlalık. Kalemin keskinliği şiirden başka her işe yarıyor. En çok , nazarında ki fazlalığı kesmeye. Ve bu hep karşısı . Hep kendinden ötesi. Halbuki bilmeli ..
Budanmak lazım kendinden ki şiir kalsın! Şiir yaşasın!
OKULU YOK YOLLARIN
silik işaretler gibiyiz; ardarda suskun
cebimizden biçkin
yalan yanlış bir ağız varsa üstümüzde
yahut ağzımızın yerinde; konuşabilir
konuşabiliriz şimdi
yosun renginde ağırkanlı
çok tur attım içimde
aklımın ağırlamadığı ; ben; sınırdışı
kaçak göçek oturuş hep diğerimle
tekabüllerim var kurşuni, kisvesi içre
bilmediğim karartılarda bildiğim türküler
yarım ağız mırıldanma
dişli bir güfte oyalanmalık tenimde; derin derin
kana çalan harfler tanışım
dudağım eskil sunak
dolup doyup götürüyorum kafamı
duraklar dolu, düş üzgünü
alayında alaylı ki
okulu yok yolların
geçtim gördüm tozundan menkul yakalarda
siyah kurdela
ve neye taksan yaslı kisve
kıt bir çağrı ;yaşa ;
bir günaydın
bir merhaba
ayağım ölüme dolanan topal bir marş
göğümde
kuş, sakat!
**
BEYAZ TUTTU SİYAH YUTTU
azametini yitirdi mi ışık
herkes her şey aynı
tek renk
yetiyor bazen
denizin yalnız su olduğunu bilmek
insanın katı
düşünsem de nefesin uçuculuğuyla erilen bir sabah
eriyen var mı , kaç sokaktan geçer
yıkılmıştır!
kurulur şehir şehir duvarı insan hapishaneler
katılaşırsın birkaç güne
büker bileğini kelepçeler
çekilir kendini yargıladığın sehpalar ayağın altından
boynunu kıracak bir ip sarkar aşağı iştahla tavandan
ölmeyi yeniden belleten bir yaşam; ikinci
ikircikli değil lakin ilkince
siyahsam da
ricamdır
insan yazmayın haneme
**
İHTİYARÇE
yüzünün ovasında yüz bulsam dünyanın, yazmazdım kuru kuruya bir kağıda
( çaresiz bir dilin , kısır kombinasyonundan başka nedir ki bir metin ,
bir şiir ?
yürüyüşe çıkmış bir kelimenin mola yerinde nefes
neşretmek; nasırlı bir kalemin bitmez görev arzusu
yazmak mı ?
uygun adımsız,
parmaklarımda çoğalan kesikleri
saymak mı!
gün boyu…)
kimi vurmuş sızısı?
tuz sayıklarken
mürekkebe tav
kaç yara izi belirgin dizede?
sökülür mü
betim sandığınız
tek satırlık dikişler?
aynı değil bilirim
kanayan bir hokkaya banmak için kendimi ,
çok sebep veren yazgım hiç kimseyle
beni çeken
alnımın kendini silme becerisini perdelediğim
saçlarım arasına tanrının saçtığı yorgun aklar
hep seferinde;
kim ne görür ki baktığında
yüzüme, yazıma???
…. gördüğünüz kadarım işte