Ben bu konuda fikirlerimi açıklamak ihtiyacını hissettim,zira belki de Türkiyede Yunanlılara karşı savaşmış ve halen yaşamakta olan çok az kişiden birisiyim.1974 yılının 20 Temmuz sabahı paraşütçü teğmen olarak adaya ayak bastıktan saatler sonra,taburumuzla birlikte 1960 antlaşmaları ile adada konuşlanmış Kıbrıs Türk Kuvvetleri Alayının emrine girdik. Bizim alayımız Yunan alayının yarısı gücündeydi. Adanın bütün limanları rumların kontrolünde olduğu için bizim değiştirme birliklerimiz adaya çıkarken teker teker sayılıyor,silah ve cephaneleri rumların kontrolünden geçtikten sonra adaya girebiliyordu.Onlar ise hiçbir kısıtlama olmadığından istedikleri kadar silah ve cephaneyi adaya yığmışlar, adı Yunan Alayı olmasına rağmen karşımızdaki alayı nerdeyse bir tümen kuvveti haline getirmişlerdi. Bir hafta boyunca Yunanlılarla çarpıştıktan sonra ben başka bir cepheye gönderildim.Burada istemeden şunu vurgulamakta bir sakınca görmüyorum,Yunan askerleri gerçekten çok iyi savaşıyorlar. Harekatın üçüncü gününde denizden çıkan birliklerle havadan inen birlikler birleşince sayı olarak olmasak bile silah gücü olarak Yunanlılardan ve Rumlardan daha üstün bir hale gelmiştik. Yani Yunan Alayının kaderi artık tam manasıyla belli olmuştu. Yapılan ateş-kese rağmen tüm ada sathında çatışmalar devam ediyor,B.M Barış Gücünün Tüm ateşkes çağrılarına karşı Yunan Alayı imha olacağını bile bile çatışmaya devam ediyordu. Karadan tank ve top birliklerimiz havadan uçaklarımızla Yunan alayının üzerine kabus gibi çökmüş olmamıza rağmen Yunanlılar direniyor ve asla teslim olmayı ve ileri mevzilerini terketmeyi düşünmüyorlardı. Neticede bütün ağır silahları vurulup nerdeyse alayın yarısından çoğu imha olunca ateşi kestiler ve bugün halen işgal etmekte oldukları mevzilere çekildiler.Bunları şunun için söylüyorum,Yunan ordusu son derece iyi eğitimli ve donanımlı bir ordu ve çok iyi savaşmasını da biliyor.Bizimle karşı karşıya geldiğinde hiçbir zaman kazanma şansı olmadığını bilmesine rağmen çatışmaktan çekinmez ve son mermilerine kadar çatışırlar.Tabiiki ABD aramıza girip ikimizin de kulaklarını çekinceye kadar. Yunanistan da çocukluktan itibaren her yunan vatandaşına planlı bir Türk düşmanlığı aşısı yapılmaktadır. Ege de şiirler yazarak,eski Yunan mitolojilerine inanarak ve kültürlerimizin ortak yönlerini araştırarak ‘Komşu’ dediğimiz Yunanlılar fırsatını bulsalar bizi bir kaşık suda boğarlar. Hala İstanbulun,İzmirin ve Karadeniz bölgesinin birgün mutlaka yine kendilerinin olacağına inanırlar.Yunan halkını bu hayal dünyasında yaşatmak için gelmiş geçmiş bütün Yunanlı politikacılar özel bir gayret sarfetmişler,politik hedeflerine bu düşmanlığı kullanarak ulaşmaya çalışmışlardır. Çünkü Yunanistanda seçim başarısı elde etmek için en önemli materyal Türk düşmanlığıdır ve bu düşmanlık her geçen gün büyütülerek nesiller boyu devam ettirilmektedir. Biz ise nedense hiçbir zaman böyle kin ve garez dolu bir nesil yetiştirmeyi düşünmedik,düşünemedik. Halbuki Birinci Dünya Savaşı sonunda İngilizlerin kışkırtması ile İzmire çıkartılan Yunan ordusu Uşak’a kadar gelmiş ve hem gelirken hem de kaçarken Müslüman Türk halkına akla hayale gelmeyecek işkenceler yapmışlardır.Aslında burada kin gütmesi gereken bir millet varsa o da asil Türk milletidir.Ne bizim kuşaklara ne de bizden sonraki kuşaklara hiçbir zaman fanatik Yunan düşmanlığı aşılanmamış ve aynı zamanda da asla politik bir araç olarak kullanılmamıştır.
Yunanistanla aramızda her ne kadar sadece kıta sahanlığı ve oniki adalar sorunu var gibi görünmekte ise de,aslında kökleri çok eskilere dayanan bir düşmanlık mevcuttur.Bu düşmanlık helen kanı taşıdıklarına inanan Yunanlılarda daha fanatik bir hal almıştır.Yakın bir tarihe kadar yıllarca Osmanlının bir vilayeti olarak yaşamakta iken bir dönem onun zaafından faydalanarak bağımsızlığını kazanan bu küçük devlet,tarihsel başarısızlıklarının yegane sebebi olarak bizi görmekte ve mutlaka askeri bir başarı ile geçmişteki acılarının rövanşını almak istemektedir.Bu istek ve arzu ile de daha saldırgan ve daha cesur olmaktadırlar.Neticesi şimdiden belli olan ve asla kazanma şanslarının olmadığını bilmelerine rağmen bize kafa tutmalarının asıl sebebi ise sadece ‘Avrupanın Şımarık Çocuğu ‘olmalarından başka bir şey değildir.Yani yüzyıl önce İngilizlerin gazı ile Anadoluyu işgale gelerek tokadımızı yemişler,şimdi ise başta ABD ve Fransa olmak üzere tüm Avrupanın,hatta pek çok arap ülkesinin de gazı ile Egede,Akdenizde de bize kafa tutmaya çalışmaktadırlar.İşin en ilginç yanı ise karşımızda hiç savaş kazanamadan topraklarını 1821 den bu yana bizim aleyhimize sekiz kat büyütmüş olmalarıdır. Yaşamakta olduğumuz pandemi felaketi sonrası dünyanın başka bir türlü şekilleneceği ve bugünün emperyalist devletlerinin sanıldığı kadar güçlü olmadıkları anlaşılacağından yeni bir dünya düzeni kurulacağı ve bu dünyanında daha fazla kutuplu olacağı anlaşılmaktadır.ABD daha fazla iç meselelerine yoğunlaşmak zorunda kalacak,Rusya ise sadece gittikçe ucuzlayan petrole bağlı ekonomisi yüzünden çok daha sıkıntılı günler geçirecektir.Burada Rusyanın ABD ye göre biraz daha şanslı olduğunu da belirtmek isterim.Zira dünya petrol rezevlerinin yüzde seksenini elinde bulunduran Ortadoğu ülkelerinin Rusya eksenli bir kutba doğru hızla yaklaşmakta olduklarını söyleyebiliriz.Ekonomik sorunlarını bir şekilde halletmiş bir Rusya dünya sahnesinde ABD den daha fazla rol almaya başlayacak gibi görünmektedir. Bu arada Rusya İle Yunanistan arasındaki ‘Ortadoks Kardeşliği’ ilişkisini de gözardı etmemek gerekmektedir. Peki Egede ve Akdenizde oynanan bu tehlikeli oyun birgün gerçek bir savaşa dönüşürse sonuç ne olur? İşte esas konuşulması ve tartışılması gereken konu da budur .Hemen söyleyeyim,böyle bir savaşın galibi asla olmayacaktır.Şu anda gerek Yunanistanın,gerekse Türkiyenin ekonomileri uzun soluklu bir savaşı kaldıracak güçde asla değildir.Buna bir de yaşamakta olduğumuz salgın hastalık da eklendiğinde, iki ülke arasındaki bir çatışmanın tahribatının her iki ülke içinde ne kadar büyük ve onarılmaz olacağını şimdiden kestirmek zor olmayacaktır. Bu arada olası böyle bir durumda Yunanistanın Avrupalı dostlarından güçlü bir askeri ve ekonomik destek bulabileceğini de hesaba katmak lazımdır.
Konuyu biraz toparlamak gerekirse,komşu iki ülke buldukları her fırsatta birbirlerine karşı havanda su döverek horozlanmaya devam edecekler,ama çatışmaya girmeyi asla istemeyeceklerdir.Çünkü her iki ülkenin ve dünyanın içinde bulunduğu şartlar gözönüne alındığında, savaşın en son ve en kötü seçenek olduğu gerçeği gün gibi aşikardır.Zaten böyle bir savaşa da ne ABD ne de Rusyanın birkaç günden fazla asla müsaade etmeyeceği gün gibi aşikardır.