REHA ÖREN

Yalan söylüyorlar

Evet, utanmadan, yüzleri kızarmadan yalan söylüyorlar.

Milletin gözlerinin içine baka baka yalan söylüyorlar.

Dün ‘ak’ dediklerine bu gün ‘kara’ demeleri bu yüzdendir.

Bu yüzden Türkiye’nin birlik ve dirliğine göz dikmişlerdir.

Ülkesine ve milletine yalan söyleyen atanmış ve seçilmişlerden ne bekliyoruz?

Daha ne kadar koyun gibi güdülmeye razı olacağız.

Evet, resmen ve alenen yalan söylüyorlar.

ABD konusunda yalan söylüyorlar.

NATO konusunda yalan söylüyorlar.

IMF konusunda yalan söylüyorlar.

Milli eğitim konusunda yalan söylüyorlar.

Devletin bütün temel dinamiklerini kasten yok etmek konusunda yalan söylüyorlar.

Bunlar gönüllü devşirmelerden de beterler.

İhanet ediyorlar demiyorum.

Bunların ki ihanet değil.

Misyonlarını yerine getiriyorlar.

ihanet başka şeydir, ajanlık başka şey.

Bunlar milliyetlerinin ve zihniyetlerinin gizli misyonunu yerine getirmekle mükellefler.

Görevlerini pek ala yapıyorlar.

En önemlisi AB konusunda yalan söylüyorlar.

Millete ihanet

Sadece bunlar mı, 1946’dan beri gelenler ve gidenler yalan söylediler.

Biz ne yaptık?

Onları omuzlarımızda taşıdık. Kimine ‘baba’ dedik, medet umduk

Kimine ‘Karaoğlan’ dedik adını dağlara taşlara yazdık.

Kimine ‘Milli Şef dedik, ‘Tek Adam’ı unuttuk.

Bilerek, kasten unutturdular.

Bir milleti değiştirmenin kurallarını ustaca oynuyorlar.

‘Değişim’den ne kastettiklerini ise günlük politikalar üretip, sürekli gündem yaratarak gizliyorlar.

İşbirlikçi medyanın marifetiyle beyni dumura uğratılarak mankurtlaştırılan Türk milletinin gerçekleri görmesi engellenmiş oluyor.

Bu ülkede akıllarla seza bir mantıkla imzalanan tek taraflı Gümrük birliği anlaşması bile törenlerle kutlanabiliyor.

Birileri kutluyorlar, milletin ise sesi çıkmıyor.

Neden çıkmıyor?

Çünkü millet bunun ne demek olduğunu bile bilmiyor. Bunu AB yolunda çok önemli bir ilerleme olarak lanse ediyorlar.

Atanmış ve seçilmişlerin çok usta bir şekilde kullandıklarını yalan beyanlarını millet bilmeden izliyor.

Atanmış ve seçilmişlere güvencesi binlerce yıllık ‘Devlet Baba’ mantığından kaynaklanmaktadır.

Türk milletinin devletine olan güveni, her şeye rağmen sürmektedir.

Generallere olan itimadı da millette var olan devlet hasletinden kaynaklanmaktadır.

Bu ülkede yalanın daniskası hem AB’ye tarafgir olup hem de onurlu girişten bahsedenler tarafından söylenmektedir.

Doğrudan doğruya AB taraftarı olanlar maskelerini indirip tavırlarını açıkça ve alenen ortaya koymak-tadırlar. Bu açıdan bakıldığı zaman onlar, ‘AB’ye onurlu girişten yana olanlardan’ daha merttirler.

Çünkü onurlu girişten bahsedenler, ya AB’nin ne olduğunu bilmiyorlar, ya da bildikleri halde politik veya başka uğruna yalan söylemektedirler.

Bunların içinde en tehlikeli olanları da kendilerine ‘Milliyetçi’ sıfatını takmış olanlardır.

Hem milliyetçi olunup hem AB taraftarı olmak nasıl bir şeydir.

AB zaten başlı başına bir devlet değil midir?

AB bir Avrupa devletidir.

Hem bu devlete dahil olacaksın, bütün şartlarını kabul edeceksin. Hem de ulusal egemenlikten, Türk devletinin bütünlüğünden ve onurdan bahsedeceksin?

Bu ne akıl almaz mantıktır.

AB ve Ulusal bütünlük.

Siz hiç Türkiye’de AB aleyhtarı bir milletvekili gördünüz mü?

AB karşıtı kaç Sivil Toplum Kuruluşu var.

AB’nin gerçek anlamda ne demek olduğunu millete anlatan kaç teşkilat var.

Hangi milliyetçi teşkilat çıkıp da ” Ben Gümrük birliği Anlaşmasına karşıyım. Bu manda demektir. Bu ülkenin kaynaklarının peşkeş çekilmesi demektir” demiştir?

Bugün AB üyesi ülkeler dahi arazilerini, ormanlarını yabancılara karşı korurken, bizim gönüllü AB devşirmelerinin yabancılara arazi satabilmek uğruna ne kadar didinmekte olduklarını anlatabilecek kaç kişi var.

Siyasilerin imzaladığı AB anlaşmalarının metinlerini birileri neden bastırıp dağıtmazlar.

Milletin anlayabilmesi için neden Türkçeleştirip dağıtmazlar?

Dağıtmazlar. Çünkü o zaman millet AB’nin ne demek olduğunu fark edecektir.

“İş bulacağız”, “kapımıza süt bırakacaklar” gibi yalanların neden söylenmiş olduğun millet o zaman anlayacaktır.

Cahil, iş peşinde, ekmek peşinde koşan bir millete AB’ye girersek “Avrupa’da iş bulabileceksin” yalanlarını işbirlikçi medya marifetiyle vurgulayacaksın, sözüm ona milletin desteğini almış olacaksın. Böyle bir Sivil toplum Örgütü ne kadar yaşayabilir?

Nelerle mücadele etmek zorunda kalabilir.

Bu gün AB muhtelif projeler adı altında kendisine yakın olanları milyonlarca Euroyu bulan bütçelerle desteklemektedir. Beslemektedir.

Maalesef bu tuzağa Türkiye’nin ilim adamları ve birçok STÖ düşmüş ya da düşürülmüştür..

Para her şeyden önce gelmekte ve bu tip şahıslar veya kuruluşlar da para bulabilmek için muhtelif projelerle AB’den nasiplenebilmenin peşindedirler. Bu gün özellikle İngiltere’de parlamenterlerin, iş adamlarının.ve İngiliz ulusalcılarının AB’nin içyüzünü görüp AB karşıtı çok ciddi bir örgütlenme içinde olduğunu ve sarsıcı muhalefet yaptıklarını Türk medyası neden sütunlarına ve ekranlarına taşımamaktadır.

12 Eylül 1963 tarihli Ankara Anlaşması’nın imzalanmasından bu güne kadar maalesef bu ülkeyi yönetenler millete karşı yalan söylemektedirler. Onlar AB’nin hegemonyası altına girip, onun 12 yıldızlı bayrağının altında yaşamanın hazırlıklarının telaşı içindedirler.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 6. Maddesi aptalların bile anlayabileceği kadar açıktır. “Egemenlik Kayıtsız şartsız milletindir” Anayasa’mızın 7,8 ve 9. Maddeleri de ulusal egemenliğimizi perçinlemektedir.

Mesela; Yasama yetkisi Türk milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisi’nindir. Bu yetki devredilemez ” demektedir.

Oysa AB’ye girdiğimizi farz etsek bile Türk milletinin uymak zorunda kalacağı yasaları TBMM’nin değil, Brüksel’deki Avrupa Parlamentosu’nun çıkaracağı gerçeğini milletten saklamaktadırlar. Sadece bu madde ile bile yasama yetkisinin devri geçerli olacaktır.

Bunu bu milleti yönetenler, lacivert elbiseli vekiller bilmemekte midirler?

Yemine ihanet.

Evvelinde şunu bilmemiz gerekmektedir. AB devletinin egemenliğini kabul etmekle ulusal bütünlüğü korumak tamamen birbirine aykırı kavramlardır.

Bu gün bu ülkeyi yöneten başbakanlar ve hatta cumhurbaşkanları, 550 kişiden oluşan parlamentonun bütün mensupları Anayasanın 81. Maddesine göre Milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma… Büyük Türk milleti önünde namus ve şerefim üzerine ant içerim” demektedirler.

Şimdi biraz durup düşünün.

Hem bu yemini edeceksin, hem de AB’ye onurlu girişten bahsedeceksin.

Buradaki çelişki, sistemden tutun da bireylere kadar inmiyor mu?

Ya bu adamlar ne için yemin ettiklerini bilmiyorlar, ya da ne için yemin ettiklerini bilseler dahi AB konusunda ettikleri yemine ihanet ederek ‘Onurlu giriş’ten bahsedebiliyorlar.

Lütfen onlara bu onurun nasıl bir onur olduğunu sorar mısınız?

Bunların ettikleri yemine bile sadakatleri yok. Yemin ederken bile ne için yemin ettiklerini bilmeyecek kadar acizler.

Anayasa’nın 9. Maddesi “Yargı yetkisi Türk milleti adına bağımsız mahkemelerde kullanılır” demektedir.

Peki, AB ülkesinin eyaleti olma konumunda yargı yetkisi kimde olacaktır?

Çevrenizdeki siyasilere bu soruyu sormanız dahi yeterlidir.

Sadece iki örnek bile büyük yalanın arkasında gizlenen ‘Büyük İhanet’i açıklamak için yeterli olacaktır.

Velev ki AB’ye girdik. Ne olacak?.

AB Anayasası ve diğer bütün yasalar AB müktesebatının altında kalacaktır.

Peki o halde bağımsızlık nasıl kalacaktır?

Bunlar, adları, unvanları, makamları ve rütbeleri ne olursa olsun yalan söylemektedirler.

Bunlar ihanet içerisindedirler.

Vatana ihanet?

Evet, bunlar resmen ve alenen ihanet içerisindedirler.

Çünkü bunlar Türkiye Cumhuriyet Devleti’nin Anayasası’nı bile değiştirmek üzeredirler. Başka çareleri yoktur.

Son günlerde akıl almaz bir ivme kazanan Kürt meselesi, Ermenistan hududunun mutlak surette açılması, Kıbrıs Rum tarafının tanınması AB’nin olmazsa olmazları arasında ve sürülen ilk koşullardır.

İktidar bu koşulları yerine getirmek zorundadır.

Sadece bu iktidar mı?

Hayır. ‘Onurlu girmek’ isteyen bütün siyasi partiler bu koşulları yerine getirmek zorundadırlar.

Çünkü AB’ye girmenin koşulu bunlardır. Müktesebatın satır aralarında milletten saklanan ana maddeler bunlardır.

Müktesebat Anayasayı değiştirmemizi istemektedir.

Dolayısıyla bunlar ‘Anayasal düzeni değiştirmeye teşebbüs’ etmektedirler.

Anayasal düzeni değiştirmek ise mevcut yasalara göre ‘Vatana ihanete teşebbüs ‘ demektir.

Madde: 309(1): Cebir ve şiddet kullanarak,

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya veya bu düzen yerine başka bir düzen getirmeye veya bu düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye teşebbüs edenler ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılırlar.” Demektedir.

Bilmem anlatabildim mi?

İsteyenler Türkiye cumhuriyeti devleti Anayasası’nın bu maddelerini ve 306. Maddelerine bakabilirler.

Size AB’den bahsedenlerden mutlak surette AB müktesebatının Türkçesini isteyin.

Bakalım verebilecekler midir?

Dahası bakalım kendileri okumuşlar mıdır?

İngilizcesi 8 bin sayfayı bulduğu belirtilen müktesebatı Türkiye’de herhangi bir etkili ve yetkilinin okuduğunu sanmıyorum.

Bırakınız okumayı bu müktesebatın Türkçeye çevrilmiş olduğunu dahi sanmıyorum.

Bilenler, görenler, okuyanlar varsa eğer bu müktesebatın içeriğini mutlak surette millete anlatmak zorundadırlar.

‘Milliyetçi’ kelimesi AB’ye

Onurlu giriş(!)in maskesi

Başından beri anlatmak istediğim husus şudur ki, AB meselesindeki asıl tehlike ‘Onurlu giriş’ masalını söyleyenlerdir.

Çünkü onlar şifreli bu cümlede ‘onur’u bizim sırtımızı okşamak için kullanmaktadırlar.

Bu işin onuru falan yoktur.

AB teslimiyet demektir.

Ulus devletin bitimi demektir.

AB meselesi kapılara bırakılacak süt, Avrupa’da sokaklarda dolaşıp iş bulabilme vaatleri kadar basit değildir.

Dikkat edin nurlu girişten bahsedenlerin sıfatları arasında mutlak surette ‘Milliyetçi’ kelimesi vardır.

Buradaki milliyetçilik kelimesi gizli maksatları saklamaktadır.

Bunlar milliyetçi söylemlerle AB yolunda ilerlemek istemektedirler ve milliyetçi falan da değillerdir.

Milliyetçilik tam bağımsızlık ve antiemperyalizm demektir.

Benim anladığım, inandığım milliyetçilik budur.

AB yolunda ‘onurlu’ ilerleyen milliyetçi nasıl olunur?

Aklınız alıyor mu?

Yine birileri ortalarda dolaşıp işi laf cambazlığına getirerek diyorlar ki: “Efendim, “bizi almazlarsa almasınlar. Ama biz Avrupa gibi kanunları çıkartalım. Avrupalı gibi medeni olalım. Modern yaşayabilmek için kendimize çeki düzen verelim”

Bunlar daha beter kesimi.

Bunlarla karşılaştığınız zaman hiç çekinmeyin. Bunların makamları, mevkileri, rütbeleri ne olursa olsun çekinmeyin.

Diyeceksiniz ki,” Kardeşim bizim aklımız fikrimiz yok mu, bizim ilim adamımız yok mu? Yasalar içerisinde aksayan varsa biz düzeltiriz. AB müktesebatı doğrultusunda düzenleme yapmanın yasaları düzeltmekle ne ilgisi ve alakası var?” bu soruyu sorun.

Yalancıların gözlerinin içine bakarak sorun.

Korkmayın, çekinmeyin. Göreceksiniz onlar sizin gözlerinize bakamayacaklar.

Bakamazlar, çünkü suçludurlar. Suçlarının tarafınızdan fark edildiğini bildikleri için de gözlerinizin içine bakmakyerine çekip gideceklerdir.

Bırakın.

Defolup gitsinler.

Zaten “Geldikleri gibi gidecekler”

Bu konularla ilgilenenlere, özellikle AB meraklılarına birçok kaynak kitabın yanında özellikle Yılmaz Dikbaş’ın Avrupa Birliği Tabuta çakılan son çivi isimli” kitabını okumalarını öneririm. Okumamak gibi alışkanlıkları olanlara biraz kalın gelebilir. Merak etmeyin, AB kazığından daha kalın değildir!

Arkadaşlarınızla paylaşın

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu
error: Uyarı: Korumalı içerik !!

Reklam Engelleyici Algılandı

Sitemizden en iyi şekilde yararlanmak için lütfen reklam engelleyicinizi kapatınız.