Kim demiş, nerede demiş?
Bilmiyorum.. Hatırlamıyorum..
“Gençliğim eyvah”.. Bu iki kelime dilime pelesenk oldu.
Son günlerde terane misali düşmüyor dilimden..
10 Mart 1992..
Söz Gazetesi’nin ilk sayısının yayın tarihi..
İlk sayıyı basmışız..Heyecan helecan ile kolkola..
Dört kol çengi oynuyor mübarekler kafatası kemiklerimizin arasında…
…
Neden Söz Gazetesi?
Sorusuna yanıttır.
Bu kentte yazacak gazete bulamadığım için.
Yoksa patronluk ne haddime..
Patronaj kelimesinin anlamını bile bilmem..
O yüzden de bir türlü beceremem.
Basit ve sıradan bir örnektir…
Haftalık Haber miydi neydi gazetenin adı? Kıvırcık İzzet (Orhan İzzet Kalkan) çıkarırdı..
Kovuldum.
Gerekçe:
“Biz pembe gazeteyiz. Sen ise her sayıda bir yolsuzluk yazıyorsun. Ekmeğimizle oynuyorsun!”
…
Eyvallah..
…
Ardından bir dergi daha..
Oradan sıtkı selamet ile ayrıldım. Hadi nedeni bende kalsın!
Olmadı, bir türlü olmuyordu,ya da ben olduramıyordum!.
Yazacak bunca şey varken salon fotoğraflarının alt yazısıyla para kazanmak benim harcım değildi.
Valinin tayini çıktığı zaman “Babamız gitti” diye 8 sütuna manşet atacak kadar meşrebi ve mezhebi genişlerden de değildim!
Gazete dediğinin bir ruhu olmalıydı.
Böyle bellemiştik Bab-ı Adi sokaklarında sürterken..
Gazeteci falan değilim.. İçimi boşaltıyorum.Bu anlamda da kendimi sabuna benzetiyorum.
Nedeni?
Çok mu anlaşılmaz!
Pislikleri temizleyelim derken eriyip gitmemizden belli değil mi?
Benim ve dahi bizim gazeteciliğimiz basketbol sahasında futbol oynamaya benziyor. Dün anasının karnından çıkanlar bu gün duayen oluyor.
Bizcileyin ise ‘Gazeteciyiz’ demeye korkuyoruz. Piyasada onca ‘gastacı’ varken ne haddimize …
Sağcı mısın solcu mu?
Cenap Şehabettin’in sözüdür ondan apardım. “Anlatamamaktan değil, anlışalamamaktan korkarım”
Handiyse yarım asırdan beri bas bas bağırırım.
“Türküm Türkçüyüm, Atatürkçüyüm”
Sen bundan ne anlarsan anla..
Yor bakalım kafanı varsa sende o kafa…
Türkçü mü dedim?
Anında yaftayı yapıştırırlar. “Faşist buuu”dahası telefon açıp notlar gönderirler “Abone olmayın destek vermeyin, içimize sokmayın”
Haktan, hukuktan, adaletten bahsettiğin zamanda yine olmayan kafaları karışır. “Yahu ne olduğu belli değil “Oportünist midir nedir?
Cici beylerin ve şempanze kılıklı hanımefendilerin kafaları o kadar basar. Kullandıkları kelimenin anlamını bile bilmezler, lakin ahkam kesmeyi çok severler.
“Türkçülük halkçılıktır” dersin. “yeni bir metod mu ürettin” derler, bıyık altından alaycı alaycı gülerler…
Gülerken ellerine ayna versen vallahi kendi suratlarına bakıp bir kere daha gülerler!
Sultan Galiyef dersin.
“O da kim yahu” derler. Ondan sonra Bolşevik devriminden bahsederler..
Mübarekler sırası geldi mi Moskoftan çok Rusçu kesilirler.
Öte yanda kendine milliyetçi diyen eyri bıyıklılara bakıyorsun. Kahrolsun komonizm’den beri gelememişler..
Anlamını bile bilmedikleri komünizme düşman kesilmişler de öte yandan kendilerine göre böyyük devlet adamlarının ülkenin bütün üslerini Amerikanın Jonisi’ne peşkeş çektiklerini ya görmezden gelmişler, ya da görmeyecek kadar köreltilmişler..
Söz’ün ilk sayılarından birinde bir hasbıhalde hem demlenip hem gevezelik ediyoruz. Sapı silik gazeteciliğin ağababalarından biri bana benden dert yanıyor:
“Yahu kardaş biz ne güzel sağcı gazeteci, solcu gazeteciydik. Sen geldin Adana’ya bir de Türkçülük çıkardın. Ortalığı karıştırdın”
İşte bu, beyin bu kadar, fikir bu kadar.
Devrimciyim dersin, enternasyonel olup olmadığını bile sormazlar. Şimdilerde birilerinin kafası basmaya başladı da Cumhuriyetin başlıbaşına bir Türk devrimi olduğunu idrak etmeye başladılar.
Bir Türk devrimcisinin olabileceğinden o kadar habersizdiler ki bu rağmen böylesi Atatürkçü kesildiler!
…
Geçelim.
30 yılı geride bıraktık.neredeyse bir ömür..
Öyle üç beş ayda bir yemek falan da vermedik.
Kimsenin makamına gidip ‘Sana Plaket vereceğiz’ diye hiç bir makam ve mevkinin karşısına geçip salya sümük para da istemedik.
Dostlarla birlikte mütevazı mekanlarda, aile yemeklerinde kutladık yaş günlerimizi.. Pasta bile kesmedik..Hariçten gazel okuyup katılmak isteyenleri de ‘Aileden değildir” diye kabul etmedik.
Kim ne derse desin, beğensin beğenmesin 30 yıldan beri varız.
Bunu dostlarla kutlamak hakkımız.
Hep birlikte olup, güç tazelemektir maksadımız.
Hadi bakalım dostlar bekleyelim, bakalım ve görelim.
Ne kadar varsınız?
30 Mart 2022 de Adana ATOSEV Tesisleri’nde bir inanç, bir dava ve bir kavganın 30 yıldönümünü birlikte kutlayalım.
Hazır mısınız?