Bu gün 10 Kasım seni her zamankinden çok özlüyoruz Gazi Paşamız…
Ruhun şad mekânın cennet
Bize ettin ya vatanı emanet
Tanrı dağlarınca cinnet
Hira Dağlarınca şeamet
Kalk da şu milleti bir seyret
Sayın Meral Akşener’in 25 yıl önce İçişleri Bakanı iken konuk olduğu 32. Gün programında, Mehmet Ali Birand ile reklam arasında yaptıkları sohbet ortalığa saçıldı.
Yeni Şafak’tan Ersin Çelik’e göre, Akşener burada, Türkiye siyasetinin en kritik döneminde, bir hükümetin kurulmasını önlediğini ve bu rolünü de “gizli bir vazifeymiş” gibi anlatıyor.
Akşener’in kurulmadan “yıktım” dediği koalisyon 28 Şubat’ın karanlık noktalarından sadece biri. 25 yıl sonra ortaya çıkarılan program kaydıyla Akşener’i 28 Şubat’ın kumpasçı darbeci destekçilerinden (aslında komitacılarından) biri olmakla suçlama gayesi olduğu besbelli! Bunun bir tane amacı var: Akşener’i yıpratmak. Yalnız Akşener’i yıpratmakla Kılıçdaroğlu’nun önü açılmak isteniyor sanki? Bunu hesap edememişler yapanlar. Eğer bunu iktidar kanadı yaptı ise- ki bu program iktidar kanadı TV’lerinde boy gösterdi, o zaman, Akşener’i hizaya çekerek Kılıçdaroğlu’nun aday olmasının yolunun açılmasıdır bu, lamı cimi yok! Yok, eğer CeHaPe kanadı aba altından sopa göstermeye karar verdi ise, Sayın Akşener’in dediği gibi, “Bir şımarıklık çöktü ama siyasilere değil. Genellikle CHP’yi destekleyen ve onu tanzim etmeye çalışan insanlarda. Sağcılar diye bir kavram çıktı. İpin ucu kaçtı. Masaya davet ettiniz geldik. Sağcı istemiyorsanız etmeyin kardeşim. Problem yok, biz bunları anlıyoruz ama sonuçları itibariyle bu zararı herkes görür. iflah olmaz solcular ise bunun adına sen çalış ama kararları ben vereyim açıkgözlüğü denir. Bunun bir örneğini ben yaşadığım için bu kafayı iyi tanırım.
Yalnız burada bir ilginç durum daha var ki bunu Sayın Akşener dahi bilmiyor! Sayın Akşener’e, “Seni kazığa oturturuz,” diyen asker müsveddesi 28 Şubat’tan tam sekiz ay öncesinden başlayarak o zamanın Cumhurbaşkanı Danışmanı Ali Baransel ile 28 Şubat’tan iki gün öncesine kadar RTÜK’de her gün bütün TV’lerin izlendiği odada günde iki saat ne konuştular? Ali Baransel Efendi neden 1975 Zonguldak İl Yıllığında yazılan II. Abdülhamid döneminde Rize’den Kastamonu-Zonguldak havalisine göç ettirilen has kullar dediği Müslümanım diyen Yahudi kökenlilerle ilgili ne bilgi verdi? Neden bu kitabı toplamak istediler? Ölen DYP’li Nevzat Ayaz- ki ne Tansu’yu ne de Akşener’i severdi, bir sohbetinde FETÖ’nün adamının Akşener için Tansu’ya mektup getirme olayının düzmece olduğunu bunu asıl tezgâhlayanın Rotschild ailesi olduğunu söylemişti. Allah rahmet eylesin sevgili Ağabeyim Sayın Muhsin Yazıcıoğlu’da o günlerde; “Bir buhranla hükümetin düşmesini anlarız da bir etnik gurubun hükümeti düşürmesine karşı dururuz derken işte bunu işaret ettiğini tarafıma söylemişti (Allah rahmet eylesin mekânı cennet olsun). Bütün bunları açıklığa kavuşturmadan Sayın Akşener’i suçlamak ayıptan da öte, bühtandır!
Aslında bu suçlama oyunu gibi görünse de seçmen konsolidasyon çabasından öte bir şey de değildir. Nitekim başörtüsü konusunda hazırlanan anayasa değişikliği teklifiyle ilgili AK Parti heyetinin HDP’yi ziyaret etmesi işin rengini ortaya koydu. Bu ziyaretin altında yeni bir PKK açılımı olması gerek en azından destek veren İmralı hatırına bu böyle olmalıdır. Zaten AKP Gen. Bşk. Vekillerinin HDP ziyaretinin sebebi nedir, yeni bir açılım süreci mi olacak sorusuna AKP’li vekil M. Ali Cevheri’nin; “Neden olmasın,” cevabı yeni bir çözüm sürecinin taşlarının döşenebileceğini işaret etmektedir ki eski AKP’li vekil gazeteci M. Metiner ve Orhan Miroğlu da yeni bir çözüm sürecinin işin rengini değiştireceğinden dem vurmaktalar.
Sayın Akşener de partisinin gurup konuşmasında Cumhurbaşkanı Erdoğan’a meşhur sözlerini hatırlatarak, “Ya görüyor musunuz? Kadere bakın, kimler kimlerle yan yana geldi? Biz bu durumu hiç garipsemedik. Bir araya gelip oldukça mutlu, neşeli ve sevinçli, bir görüntü vermişler. Resim iyice netleşti, saflar belli oldu,” dedi.
Sayın Akşener’in; “Problem yok, biz bunları anlıyoruz ama sonuçları itibariyle bu zararı herkes görür,” dediği şey şu anda Türkiye’de geçerli olan. Nedir o?
Açıklayalım…
Bu İflah olmaz CeHa Pe güruhu sanıyor ki İstanbul’u kendileri kazandı! Sizin ilk seçimdeki oy fazlanız nedir kardeşim?
El Cevap: 13.000.
Peki, ikinci seçimde 102000 oy nereden geldi hiç bunun hesabını yaptınız mı, a utanmazlar!
Birinci seçim sonunda 13000 fark olduğunda. Karamollaoğlu İBB Meclisinde Saadet için bir sandalye istedi. Sayın Cumhurbaşkanı vermedi. Bunun üzerine Karamollaoğlu seçmenini İmamoğlu’na kaydırdı. Hepsi budur! Ne o kazandım havaları? Bakarsanız birinci seçim sonunda Karamollaoğlu’nun oy sayısı 102000’dir!
Buradan nereye gelmek istiyorum?
Bu görüşmeler gayet doğaldır.
Son seçime bakarsanız AKP mecliste HDP de dâhil diğer partilere 40 vekil fark atmış. Şimdi savaş işte bu 40 vekil üzerinedir! Ve bütün partiler bunun hesabını yapmaktadır. O bakımdan hiçbir partinin diğerini dışlama gibi bir lüksü olamaz! Olmamalı. AKP bunu gördüğünden HDP’yi ziyaret ediyor. Sayın Akşener bunu gördüğü için AKP ve MHP’nin altını oyuyor. Altılı masaya bir yedinci partiyi davet ediyor. Herkes aklını başına devşirsin!
Kılıçdaroğlu’nun aday olmasına göre üç senaryo var:
- Kılıçdaroğlu aday olursa Sayın Cumhurbaşkanı yeniden seçilir. Ancak Kürt seçmenin oyu bölünerek 40 vekili Millet İttifakı alır. “Bütün yetkiler Sayın Cumhurbaşkanında değişen hiçbir şey olmaz,” dediğinizi duyar gibiyim. DOĞRU DEĞİL!!! 2023 sonunda bütçeyi bu meclis onaylayacak! Bütçe onaylanmazsa erken seçim olur! Cumhurbaşkanı % 100 değişir. Kavga gürültü olmadan aşılır. En önemlisi de bu!
- Kılıçdaroğlu aday olmaz da Sayın Mansur Yavaş olursa Sayın Cumhurbaşkanı yeniden seçilemez. Kürt seçmen bölünmezse (Selahattin Demirtaş’a vefa gösterirse) AKP’nin mecliste çoğunluğu kaybetme riski ortaya çıkar. AKP’den kopuşlar başlar. AKP ve iltisaklıları bunu kaldıramayabilir biri birleriyle kavga başlar ve çöküş olur. İç karışıklık olma riski artar!
- Kılıçdaroğlu aday olmaz da Sayın Mansur Yavaş olursa, Kürt seçmen İmralıya vefa gösterirse Sayın Cumhurbaşkanı yeniden seçilmekle kalmaz AKP mecliste çoğunluğu yakalar. “Dönülmez akşamın ufkundayız, vakit çok geç,” şarkısını Türkiye’ye okuruz hep birlikte.
ANLADIK MI ŞİMDİ HERKESİN BİR BİRİNE NE KADAR İHTİYACI VAR???
GÜN OLA HARMAN OLA….