Site icon Söz Gazetesi

 Ağır Sanayimiz narenciye ile kuruldu.

1967-1975 yılları arasında Kuzey Komşumuz dönemin Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB)’nden alınan Dolar Karşılığı Krediler ile sırasıyla: Demir Çelik, Alüminyum ve Aliağa Petrol Rafinerisi ve ek yatırımları ile sanayimizi kurmuştuk. Bunlar üretim tesisleri idi ve bunu baş müttefikimiz dediğimiz ABD bile yapmamıştı. Yapmak bir yana engel bile koyulmuştu. Önce Demir Çelik Fabrikası kurulmuştu. İskenderun’un kuzey-batısında 15 kilometre uzağında, 1970 Ekiminde temel atılarak başlandı. Fabrikanın proje maliyeti 4.692.419.000 ABD Doları olacak, 1975’de bittiğinde en az 10 bin kişi çalışacaktı.

Aynı yıllar içinde Konya Seydişehir’de Alüminyum Fabrikası kuruldu. Bu fabrika dönemin ETİBANK için yapılıyordu. Sadece Seydişehir Alüminyumun proje maliyeti eğitilecek personel dahil 62 milyon ABD doları ve yeterli profil demir yurt içinde bulunamadığından ek 12 ABD dolarla temin edildi.

Yine, Aliağa Petrol Rafinerisi ve ek makine yağı ve diğer tesisleri de 24,5 Milyon ABD dolarına yaptırıldı. Bandırma Asit Sülfürik Fabrikası da 1968 yılında 1972 yılında, Oymapınar barajı ve Hidroelektrik tesisleri 1977 yılında yapımına başlanmış ve 1984 yılında işletmeye alınmıştı.

Seydişehir Alüminyum tesisleri yapımında ise Almanya yapılacak tesislerin verimli olmayacağı, ABD ise bazı ön şartlar koşarak işi yokuşa sürdüğü de unutulmayacaktı. Bu tesislerin engellenmesi, açıkçası Alüminyum pazarının küçüleceği korkusuna dayanıyordu.

SSCB ‘ligine yaptırılan söz konusu tesisler için kredi anlaşmaları gereğince sağlanan inşaat krediler yine söz konusu ülkeden sağlanmış ise de tesislerin projesi, tesis yapımına başlanması sadece nakit olarak değil, sonradan yurt dışına gidecek narenciye ürünleri olarak limon, portakal, mandalina ve domates, salatalık ürünleri ile karşılandı.

Şimdi ise söz konusu tesislerin tamamı 2005 yılına kadar özelleştirilmiştir.

Buna karşılık Harran Ovasının yarısı, Ağrı Ovasının tamamına yakını ve Bursa Karacabey ovasının bir kısmı İsrail Menşeli Şirketler tarafından satın alındığı, bu konuda TBMM’sinin muhalefet parti vekillerince dönemin Tarım Bakanlarına soru açıldığı ve teyitlerinin istendiği, 2014 yılından itibaren gündemde olan tartışmalarından anlaşılmaktadır. Satın alınan bu yerlerde İsrail menşeli şirketler ülkeleri için tarım ve ziraate elverişli ürünler yetiştirmektedir. Ürün karşılıkları için ise bedel ödenmemektedir. Kanada ve Ukrayna’dan ithal edilen ürünlere ise bedel ödenmektedir. Açıkçası ülkemizin söz konusu ovalarında üretilip İsrail için giden ürünlerden ise hiçbir döviz girdisi yoktur.

Toprağımızda yetişen ürünler, 1980 öncesinde ister yurt dışına satılsın, isterse yurt içinde satılsın milli gelire bir katkısı var iken, İsrail’in kendi ülkesine veya istediği ülkelere sattığı ürünlerin ülkemize ekonomik bir katkı yoktur. Tıpkı, İsrail’in kurulmasına önayak olan Siyonist Rothshild ailesinin Erzincan’ın İliç ilçesi bölgesinden kazıp götürdüğü topraklardan altın üretmek için yurtdışına götürdükleri gibi bir kazancımız yoktur. Sadece ruhsat için ödedikleri bir harç kazancımız olmaktadır. Yine bu Şirketin yan kuruluşu Siyonist Rio Tinto Firması’nın ülkemizin çıkardığı diğer madenlerin olduğunu da aklınıza getiriniz.

Özetle 1967’den 1980’e kadar ülkemizde yetiştirilen ürünlerle mal karşılığı olarak sanayii fabrikaları yapılıyordu. Şimdi ise bırakın sanayii fabrikaları yapılması, ülkemiz vatandaşlarının gıda tüketimi için dahi kullanılmıyor.  Üstelik döviz yönüyle kaybımız da işin başka bir yönü. Bu anlamda tarım üretiminde 40 yıldır ekonomik yönden ileriye gidemediğimiz gibi geriye de düştük. 1980’de 45 milyon nüfus, Irak’tan kaçırtılan Türkmen’ler, 2010’larda bombalanmayla ülkelerinden kaçırtılan Suriyeliler ve Afganistan’dan ABD’nin çekilmesi akabinde orada iktidarın değişmesiyle söz konusu bu ülkelerden ülkemize gelen sığınmacılar ile nüfusumuz suni olarak en az 15 milyon şişirildi. 1980 yılındaki nüfusumuz, artışla birlikte 85 milyona ulaşınca, üretimimiz yabancı güçlerin eline geçen ovalarımızda yetişen ürünler de yetiştirici yabancı ülkelere gitmesi nedeniyle nüfusumuza yetersiz olmaya başladı.

Ruslara yaptırılan sanayi tesislerine benzer fabrikaları topraktan üretilen ürünler için yaptıralım denilse bile ürünler artık yok veya yetersiz. Çünkü ürünlerin yetişeceği ovalar da yabancıların elinde. Üstelik gerek ülkemize sürülerek gönderilen yeni misafirler ve ovalarımızın özellikle İsrail uyrukluların eline geçmesi de ekonomik yönden zayıflatılmış dönemlere rast gelmektedir.

Peki, sanayi ürünlerinde gelişmemiz arttı mı? Hayır. Elbette ki, 1980’lerden bugüne kadar gelen sanayide bir gelişme var. Fakat ağırlık yine o tarihlerde montajdı, şimdi de montaj. Sadece tekstil ekonomimiz iyi, ama o da kapitalizmin ülkemiz için öngördüğü şekildedir: “Siz tekstil de ilerleyin, biz sanayii ürünlerini size satalım.” Demelerine uygun gelişebilmiştir.

Özellikle, ülkemizin güney tarafındaki Suriye, Irak, Ürdün, Lübnan, İsrail ve Filistin bölgesi olan Gazze’ye kadar olan yerler siyaseten devamlı şekilde İsrail sınırlarının güvenliği lehine zayıflatılmaktadır. Bütün Dünya Devletleri İsrail’in Filistinlileri ezmesine sadece şahitlik etmekte ve engel olmak için ciddi yaptırımlar da uygulamamaktadır. Sadece yaptıkları soykırıma karşı, yargılanacaksın diyebilmektedirler. Peki bu yeter mi?

Hâlbuki İslam ülkesi olarak yapılacak yaptırımlar elbette vardır. Çare; Gazze’ye İsrail‘ce yapılan saldırılar durdurulmadığı müddetçe ticari ilişkilerin askıya alınması gibi. İsrail lehine Harran, Ağrı ve Bursa Karacabey ovalarında İsrail Şirketlerine üretim yaptırılmaması, bu işaretin anlaşılmaması halinde ise söz konusu ovaların tekrar ülkemiz lehine devletleştirilmesinden başka çare kalmamıştır.

Exit mobile version