Site icon Söz Gazetesi

Rize’de Geleneksel Şifa Bilgileri (2)

Antik Karadeniz’in en önemli özelliği kadınların yerel bitkilerden yaptığı ilaçlardı. Kholkhis Krallığında prenseslerin hepsi ilaç yapmalarıyla ünlüydü. Prenseslerin halka şifa dağıtıyor olması onları efsaneleştirdi, zamanla onlara Koruyucu Tanrıça denildi. Heykellerinde hilal resmedildi, üç kadın yüzüyle heykelleri yapıldı, Ay Tanrılı ya da Mitra inanışlı oldukları tarihe yazıldı. İlaç yapmayı bildikleri için batılı kaynaklar onlardan büyücü hatta cadı diye söz eder.  

İstanbul’un ve Karya’nın şifacı tanrıçası Kolkhis krallarından Perses’in kızı olan HEKATE ilaç bilen Ay İnanışlı bir prensestir. Kirke’nin annesidir. Hem ilaç hem zehir yapabilirdi ve ölülerin ruhuyla konuşabilirdi. Ona ona “Herşeyin Annesi” denildi. Halkının sağlığını koruma görevini çok iyi başardığı için ona Koruyucu Tanrıça denildi. Oğuz beyi halkının sağlığını korumakla yükümlüydü, bu görev onun eşinin ve kızlarınındı. Bugün kraliçe dediğimiz Nike Yenge de ilaç yapmayı bilmek zorundaydı.

 Antik koruyucu Nike (Yenge) tasvirlerinde omzunda hurma dalı görmekteyiz. Hurma en temel besinlerdendir ve rahmi güçlendirdiği için doğurganlığı temsil eder.  İstanbul’un bilinen en eski koruyucu anası Hekate de Doğu Karadenizli olup tıpkı Media gibi Kolkhis kralı Ayates’in ailesindendir.  

Kolkhis deyince aklımıza Eyziler gelsin. Eyzi (Oğuz)halkı, Lazların ve Megrellerin de adıdır.

Fonetik açılımında Kholk kelimesi bugüne Halk olarak dönüşür. Latin dillerinde KH bizdeki Ğ harfinin gırtlağa bastırarak söylenişidir. Halk olmak, yerel şiveyle Helk olmak,  kaynaşmış insan topluluğu için kullanılan terimdir.  Hatta bugün Ökse Otu diye bilinen en ünlü antik ilaç da gerçekte Oğuze/Ogze adını taşımaktadır.

Bu fonetik açıklamadan sonra, Milattan bin yıl önce Kolkhis’in ünlü şifacı prenseslerinden Kirke (Sirke) ile Media’yı ve şifalı bitkilerden başına taç yapılan sembolik Medusa heykellerini hatırlatarak antik dönemin Köleci Roma ve Köleci Atina yönetimlerinin ilaç yapmayı bilenleri kaçırıp iyi paraya köle sattıklarını ekleyelim.

Dönemin efsaneleşmiş (mitleşmiş) prenseslerinin isimlerini Atina-Kolkhis arasında geçen “altın post” savaşlarında okuyoruz.  Çünkü Atinalılar (henüz Yunan adını kullanmıyorlardı) ilaç bilen Kolkhisli kadınları kaçırıp saraylara bakıcı köle olarak iyi fiyata satıyorlardı. Rize kalesinden Başoğuzlu İmparatoru VI.Mitridate’nin (Hubyar Sultan, Oğuz Kağan, Mete Oğuz) ilaç reçetelerini kaleden kaçırmaya gelen Ciniuz Pompeius adlı Romalı komutana direnen Kolkhisli Petran köylü kadınlar 1800 Roma askerini delibal tuzağına çekip “hançer”leyerek öldürdüler. Biz bugün o yere “Ancer” diyoruz.

Romalı yöneticiler (Sezar ve Oğul Sezar) Milat ilan ederken Kolkhis’de Mitra Dinli (Hilale İnanan) üç bin kadını ilaç bildikleri için yakarak öldürdüklerini kendi kitaplarına yazdılar. Hatta o kaynaklarda Rize için “Milet’in başkenti” diye söz ederler. Rize kalesinde kralımızın el yazması ilaç reçetelerini götürdükleri zaman (MÖ.63) Roma’da ilk tıp kütüphanesini  (Jupiter/Hubyar) kurdular.

M.Ö.ilk binli yıllarda, Batı’nın Doğu’ya saldırı savaşlarının altında ilaç yapanları esir götürüp satmak en önemli sebep iken, Mitridate tarafından MÖ.1.yy’da panzehirin bulunmasıyla durum değişti. Roma’ya Rize kalesinden götürülen ilaç reçetelerinin altında hangi köyde kimin tarafından bu ilacın yapıldığının adresleri geçti Romalı acımasızların ellerine. 3 bin otacı kadınımızı cadı diyerek yakarak öldürdükleri gibi şifahaneleri ve bilimevlerini de yerle bir ettiler, Mitridate’y ve Kolkhis’i tarihten silmeye karar verdiler.

Tarihte eğer Atinalı korsanlar (Argonotlar) Doğu Karadeniz’e kadar gelip ilaç yapmayı bilen bir prensesi kaçırmışlarsa, tıpkı Troya savaşında olduğu gibi, bu durum başlı başına savaş sebebi olmuştur.  

Gelelim günümüze. Artık Batı’dan gelip ilaç bilenlerimizi kaçırmıyorlar ama ilaç yapılan bitkilerin köklerini tohumlarını çeliklerini götürüyorlar, iyi doktorları da iyi fiyata üniversitelerine bağlıyorlar. Sonra bize genetiğiyle oynanmış tohum satıyorlar, zehirli gübre satıyorlar,  ilaç bağımlısı insanlar ve yeni hastalıklar yayıyorlar. Bir uyanış gerekiyor şimdi. Biz de tarihimize dönüp bakmak zorundayız artık. Eskilerin bildiği doğal ilaçları bilenlerden öğrenmeye başlamalıyız.  

Rize’de canlı kaynaktan (Kalkandereli Ömer Azder)  yeni öğrendiğim bir şifayı aktaracağım. Rizeli Kuvvacılar afişini hazırlarken tanışmıştık.  Ömer’in büyük dedesi Kuvayi Milliye gazisidir. Rize’de öyle güzel işler yaparken böyle güzel insanlarla tanışma şansım oldu. Hayat güzel insanlarla güzeldir, deyip nokta koyayım ve Ömer ’den öğrendiğim iki yeni antik ilacı anlatmaya geçeyim.

Elimde kuru kestane çiçeği bir poşetiyle onun işlettiği 1984 Kafe’ye uğramıştım. Sohbete kestane çiçeğinden çay içmenin faydasından başlayınca o da bildiklerini anlattı bana. Onbeş yaşlarındayken ninesi onun diş ağrısını kesmek için kestane yaprağını nasıl kullanmış, anlattı. Bir de taze çiçeğinden kaynatarak yapılan pelteyi anlattı.

Diş ağrısına (iltihabına) ilaç: Kestane ağacından bir tane yaprak alınır, üzerine kestane balı ile birkaç diş ezilmiş sarımsak sürülür, çeneye tampon yapılır. 15 dakika sonra dişin ağrısı geçer.

Güçlendirici pelte: Kestane çiçeği tazeyken toplanır, önce suya daldırıp çıkartılır. Tencerede kısık ateşte kısa süreli kaynatılır, kaynarken içine limon dilimleri atılır, limondan sonra azcık daha kaynatıp indirilir. Süzülür, kavanoza konur. Pelte kıvamında bir şuruptur. buzdolabına koymak gerekmez. Sabah akşam aç karnına birer kaşık ailece içilir.

Taze Kestane çiçeği çayı: Dalında kurumuş ya da kurutulmuş kestane çiçeğiyle yapılır. Bir bardak sıcak suya bir tutam kuru kestane çiçeği atılır, rengini ve mis kokusunu suya vermesi beklenir, ılık ılık içilir. Çayına tuz veya şeker katılabilir. Günde bir iki kere içilir. En az üç hafta düzenli kullanmanın şifası dinçleşme olarak görülür.Anti kanserojendir.

Eklem ağrılarına lapa: Yaşlılarda eklem ağrılarını dindirmek için önerilir. Bilinen yerli zehirli otlardan birer tutam bir tencerede kaynatılır, süzülür, ezilerek lapa halinde ağrıyan eklemlere sürülür. Gavur lahanası, livor, çişon ve diğer yabani bitkilerin sap ve yapraklarıyla yapılır. Mevsimine göre her yabani bitki tencereye eklenebilir.

Şifalar olsun efendim.

Exit mobile version