Hollanda’dan, Cezmi Doğaner (CHP), Veyis Güngör (AKP) ve Murat Gedik (MHP-İP) gibi liyakatlı insanlarımızı fark edemeyen ama liyakatsız torpillileri tercih eden liderler, boş vaatlerle torba dolduruyorlar.
60 Yıl önce başlamıştı, yurtdışındaki yurttaşlarımıza, ‘döviz’ gözüyle bakılması. O yıllarda yurtdışındaki yurttaşlarımızı ziyarete gelen Bakanlarımız, sözümona dert dinleme toplantılarında işittikleri şikayetleri, az sonra çöpe atacakları sigara paketlerine not ediyorlardı.
Yurtdışındaki yurttaşlarımızın sorunları yıllarca sürüncemde kaldı.
Kendilerine sadece ‘döviz’ gözüyle bakılmasından bıkan yurttaşlarımız, çözümün Ankara’daki temsiliyet ile çözülebileceğine inandı ve bu konuda adımlar attı.
Yurtdışındaki yurttaşlarımızın sorunlarının, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne taşınması gerektiğine inananlarımız, bu konuyu siyasi parti liderlerine anlatmaya çalıştılar.
Yurtdışındaki birkaç bireyin parlamentoya girmelerinin faydasını gören yurttaşlarımız, seçim kanununda değişiklik yapılmasını ve ‘Yurtdışında seçim bölgeleri’ ilan edilmesini istediler.
Şimdi, 14 Mayıs’ta yapılacak olan seçimler öncesinde yapılan propagandalarda, yurtdışındaki yurttaşlarımızın bu isteğinin yasalaştırılacağı müjdesi veriliyor.
Yurtdışındaki yurttaşlarımız vaat değil, uygulama istiyor. Bırakın seçim bölgesi isteğini, yurtdışından aday bile almayan-birkaç istisna var tabii- siyasi partiler, haklı olarak eleştiriliyor.
Beni, bu analizi yazmaya zorlayan son gelişme, 14 Mayıs’ta yapılacak olan seçimlerdeki aday listelerinin açıklanmasıyla yaşandı.
CEZMİ DOĞANER
Yurtdışında yaşayan liyakatlı yurttaşlarımızdan biri olan Cezmi Doğaner, çocukluğundan bu yana CHP kadrolarında yer almış bir dostumdur. Az sonra biyografisini okuyabileceğiniz Cezmi Doğaner’in, Ankara’daki parlamento için ne kadar liyakatli olduğu, kendisinden sadece bir milletvekili olarak değil, Bakan olarak da yararlanılabileceği açıkça ortadadır.
Cezmi Doğaner’in, Ankara’da görev yapmak istemesine tam 20 yıldır şahit olmaktayım.
Her seçim öncesinde Adana ve Mersin’de sık sık birlikte olduğum ve torpili olmaya çalıştığım Doğaner’in, Türkiye’nin dört bir yanında katıldığı toplantılardaki temsiliyetini az sonra okuyacaksınız. Ama tüm bu çabalara rağmen, bu değerli ve liyakatlı dostum, CHP aday listesine bir türlü giremedi.
LİYAKATLI İSİMLER
Yurtdışındaki liyakatlı değerlerimizden yararlanmak isteyen siyasi parti liderlerimiz hiç olmadı mı?
Tabii ki oldu. Parlamentoya giren birkaç yurtdışı temsilcimizin isimlerini sıralamaya gerek yok sanırım.
Ama en iyi örnek olarak naçizane şahsımdan söz edebilirim.
Yıl 1984’tü. Mersin’de bulunduğum, bir Belediye Başkanlığı seçimi öncesinde, o zamanlar yasaklı olan rahmetli Süleyman Demirel’in yerine, Genel Başkanlığı’nı Yıldırım Avcı’nın yaptığı Doğru Yol Partisi bana aday adaylığı teklifinde bulunmuştu.
Bu teklife, ‘Ben CHP’li bir ailenin çocuğuyum ve CHP’de Gençlik Kolu Başkanlığı bile yaptım. Benden size aday olmaz’ demiştim.
Bu konuyu Ankara ile görüşen Doğru Yol yöneticileri, “Biz seni Ankara’ya deği Mersin’e hizmet etmen için istiyoruz.” deyince, ben de Belediye Başkanı’nın siyasi etiket taşımaması gerektiğine inandım ve aday adaylığını kabul ettim.
Aday adaylığı da bir dertti tabii…
En azından 10 aday adayı vardı. Partiye kimi 10 milyon bağışlayacaktı, kimi de 5 milyon. Ben bağış yapma şartını kabul etmiyordum ama, yine de küçük bir jest yapmıştım. Herkes 10 milyon bağışlayanın aday olacağını sanırken, rahmetli Demirel’in, “Adayımız Hollandalı” demesi yetmişti.
Seçimi kazanamamıştım. Zira, zamanın Başbakanı rahmetli Özal, 67 ilin 57’sinde başkanlığı kazanmıştı. ‘Özal’a yedirmeyeceğim limonları Hollanda’ya satacağım’ esprisinden etkilenen Özal, “Mersin’de Hollandalı işi götürüyor” uyarıları üzerine, Mersin’e üç defa gelme ihtiyacı hissetmişti ve propagandanın sonuncusunu da Mersin’de yapmıştı. Bunlara, sol oyların Halkçı Parti, Sodep ve benim tarafımdan bölünmesi de, ANAP’ın birinci parti olmasına neden olmuştu.
Belediyeciliğin, sadece asfalt dökmek ve elektrik döşemek olmadığını, sosyal, kültürel ve sportif faaliyetlerin de belediyecilik içinde yer aldığını beyan eden konuşmalarım, tüm Türkiye’de yankı yaptığı gibi, Özal, ‘Fak fuk fon’ (Fakir Fukara Fonu) yasasını benim programımdan esinlenerek çıkarmıştı.
Seçim propagandalarında, Amerikanvari alışkanlıkları bilmeyen Türkiye’ye, eşimi ve çocuklarımı yanıma alarak yaptığım seçim gezileri de örnek olmuştu. Türkiye’de ilk kez benim uyguladığım böylesi görüntüler, daha sonra sık sık görülmeye başlandı.
Rahmetli Özal, seçim sonrası geldiği Amsterdam’da, birlikte olduğumuz bir toplantıda, yuvarlak masada yanıma oturmuştu. Bir ara, “Mersin’den ne haber Karaçay” diyerek bacağıma vuran Özal adeta, “Seni Mersin’de nasıl alt ettim” imasında bulunmuştu.
Tüm bunlar gösteriyordu ki, rahmetli Demirel’in liyakatli seçimi tam bir isabetti. Rahmetli Demirel, benim yurtdışındaki yurttaşlarımızı Ankara’da temsil etmemi istemişti. Daha sonra yapılan genel seçimlerde Mersin’den birinci sırada aday olabileceğimi belirten Demirel’in mektubuna, Hollanda’dan olumsuz cevap yazmak mecburiyetinde kalmıştım. Zira, çocuklarımın eğitimi için kısa bir dönem için yerleştiğimiz Mersin’den Hollanda’ya geri dönmüştüm.
Şimdi yeniden Cezmi Doğaner konusuna dönelim:
14 Mayıs’ta yapılacak olan milletvekili seçimleri için, aday adayı isimler belirlenmeye başlamıştı.
Cezmi Doğaner’in aday adayı listesinde yer alan adının etrafında şunlar yazılıyor ve söyleniyordu:
“Avrupa Sosyal Demokrat Eylem Platformu Başkanı Cezmi Doğaner, CHP’den Adana Milletvekilliğine aday adayı oldu.
Doğaner, Avrupa’da yaklaşık 7 milyon civarında Türk vatandaşı yaşadığını, bunun 700 bininin Hollanda yaşadığını belirterek, ‘CHP’nin Türkiye’nin yenileşme ve çağdaş uygarlık düzeyine ulaşma Felsefesi; Sosyal Demokrasinin evrensel ilkelerinin ulusal gerçeklere uygun yorumu; Avrupa solu ile onurlu karşılıklı çıkar ve güvene bağlı ilişkilerini yürütebilecek birikimi, deneyimi ve kadrosu var. Başarmak için harekete geçmesi beklenmektedir. Bu hareket kapsamında Avrupa’daki uzman potansiyelden kesinlikle yararlanılmalıdır. Batı Avrupalı Sosyal Demokratlarla ve yurtdışında yaşayan vatandaşlarımızla sağlıklı ilişki kurmanın tek yolu CHP’ de Avrupalı Türklerin temsilcilerine yer verilmesinden geçer. Bizler artık sahip çıkılma aşamasını arkada bıraktık temsil edebilme ve de edilme bilincine ulaştık’ dedi.”
İLÇELER İSİMLERİNİ ÖNERDİ
Medya ve özel kişiler, Cezmi Doğaner hakkındaki görüşlerini parti merkezine ulaştırırken, Adana’da CHP il örgütünün yanı sıra, ilçe örgütleri de milletvekili listelerinde yer alacak adaylara ilişkin görüşlerini il başkanlığına bildirdi. CHP’nin 9 ilçe yönetimi aday tavsiyesinde ortak hareket etti.
CHP’nin Aladağ, Karaisalı, Sarıçam, İmamoğlu, Kozan, Aladağ, Feke, Saimbeyli ve Tufanbeyli ilçe örgütleri aday tavsiyesinde uzlaşı içerisinde hareket etti. İlçe yönetim kurulları ve gençlik ile kadın kollarının görüş bildirdiği öğrenilirken, CHP Adana Milletvekli Aday adayları Ahmet Korkmaz, Bülent Öğrü, Berfu Salıcı, Yüksel Karaaslan, Cezmi Doğaner, Sedat Doğan, Prof. Dr. Onur Akpınar, CHP Yüksek Disiplin Kurulu Üyesi Bülent Maraklı, Sercan Polat, Orhan Toklu isimleri 9 ilçe örgütü tarafından blok olarak tavsiye edildi.
ADAY YAPMADILAR
Almanya’da iki dönem milletvekilliği yapan değerli dostum Prof. Dr. Hakkı Keskin, 15 Mart 2023 tarihinde Kemal Kılıçtaroğlu’na gönderdiği mektubunda, kendilerine başarı diledikten sonra şunları yazmıştı:
“Çok yoğun olduğunuzu medya üzerinden yakından izliyorum. Yine de izninizle CHP ye önemli katkısı olacağına inandığım Cezmi Doğaner’in CHP Adana`dan milletvekili adayı olmayı düşündüğünü size iletme gereği duydum.
Cezmi Doganer, aşağıdaki özlü özgeçmişinden de görüleceği gibi, uzun yıllar Hollanda`da Sosyal Demokrat Partide ve diğer sosyal kuruluşlarda aktif görevlerde bulundu. Şimdi de Türkiye`de öteden beri üyesi olduğu CHP’den milletvekili olarak çalışmak istemektedir.
Cezmi Doğaner’in milletvekilli adaylığını değerlendirilmesi, CHP için önemli bir kazanım olacağı inancındayım.”
Cezmi Doğaner, tüm tavsiyelere rağmen aday listesine alınmadı
Bu duruma rağmen CHP’liliğe verdiği önemi göstermeye devam eden Doğaner, alttaki bildiriyi yayınlayacak kadar toleranslı ve duygulu davrandı: Avrupa Sosyal Demokrat Hareketi Başkanı ve CHP 28. Dönem Milletvekili Aday Adayı Cezmi Doğaner, tercih edilmemesine rağmen şunları yazdı:
“CHP Aday Adaylığım sürecinde destek ve yardımlarını esirgemeyen ilçe Başkanlarına ve yönetim kurullarına, kadın ve Gençlik kollarına ve yönetim kurullarına, dostlarıma, ziyaretlerimizde parti binalarımızda bizi karşılayan yol arkadaşlarımıza ayrı ayrı teşekkür ederim. Kentler ve kamu kaynakları gerektiği gibi kullanılmamıştır. Liyakat yerine tarikat ve cemaat ilişkileri ön plana çıkmıştır. Bugün geldiğimiz noktada Türkiye, Cumhuriyet tarihinin en derin krizini yaşamaktadır. 6 Şubat depremi krizin derinliğinin boyutunu göstermiştir. Ya karanlıkta kaybolacağız, ya da aydınlık yarınlara ulaşacağız. Kurucu parti CHP’nin altı oku gene aydınlanmanın ışıkları olarak bize yol gösterecektir. 2023’te, 1923’te olduğu gibi çağdaş Türkiye’nin temellerini yeniden atacağız. CHP’nin iktidar olması insan haklarına saygı, demokratikleşmenin hızla tamamlanması, laikliğin güvence altına alınması, ekonomik gelişmenin ve sosyal güvencenin sağlanması, iç barışın geri gelmesi, Türkiye’nin laik, demokratik, uygar dünyanın başı dik, eşit ve onurlu bir üyesi olması demektir. Sizlerin vereceği her oy Türkiye’nin aydınlık geleceğine, kendinizin ve çocuklarınızın esenliğine ve güvenliğine destek verecektir. Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanı ve CHP nin iktidar olması için tüm gücümüz ve enerjimizi ile çalışmalıyız”
ŞAŞIRTAN SABIR
Cezmi Doğaner’in, aday listesine konulmadığı halde, sonradan yapmış olduğu bu açıklama, kendisinin ne kadar sabırlı ve tutarlı olduğunu ortaya koymaktadır.
Cezmi Doğaner Veyis Güngör Murat Gedik
Bana göre, siyasi parti liderleri, yurtdışında yaşamakta olan liyakatli insanlardan yararlanabilmek için, futbol kulüplerinde olduğu gibi, ‘Scouting’ ekipleri kurmalı ve yurtdışındaki yetenekli Türkleri saptamalıdır. Bana göre, Hollanda Türkevi Araştırmalar Merkezi Başkanı Veyis Güngör AKP, Hollanda Türk Federasyon Başkanı Murat Gedik (MHP veya İP) tarafından, sadece milletvekilliği için değil, Bakanlık için aranıp bulunmalıydı. Ben sadece üç örnek yeteneklimizi belirttim. Daha nice yetenekli bireylerimiz vardı…
DOĞANER’İN GEÇMİŞTEKİ FAALİYETLERİ
Değerli Okurlarım,
Yurtdışındaki değerlerimizden yararlanamayan siyasi partiler için, bu konuda söylenecek çok şey var. Ama ben, bu konudaki değerlendirmeleri yine de parti liderlerinin inisiyatifine bırakıyorum.
Cezmi Doğaner, CHP için Türkiye’de şehirden şehire giderek konferanslar vermiş bir değerdir.
Size bu konuda birkaç haber sunduktan sonra, değerli dostum Yavuz Nufel’in, Doğaner hakkındaki uzun söyleşisini sunacağım.
Cezmi Doğaner’in CHP’de yıldızı parlıyor
Hollanda’da sosyal demokrasi üzerinde uzmanlaşan Doğaner, şimdi Türkiye’yi adım adım dolaşıyor ve seminerlerde konuşuyor.
İlhan KARAÇAY’ın haberi:
AMSTERDAM/MERSİN,- Hollanda’da yıllardır eğitimcilik yapan ve sosyal demokrasi üzerinde uzmanlaşan Cezmi Doğaner, şimdilerde yaşamının yarısını Adana’da geçiriyor. Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) bünyesinde çalışmalar yapan Doğaner, Başta Adana ve Mersin olmak üzere, Türkiye’nin dört bir yanını adım adım geziyor ve sosyal demokrasi üzerinde verilen seminerlerde konuşmalar yapıyor.
İstanbul’da SODEV (Sosyal Demokrasi Vakfı) Aydın, Kuşadası, İzmir, Köyceğiz, Fethiye ve Antalya da CHP örgütlerinin düzenlediği toplantılarda, Sosyal Demokrasi’nin Geleceği ve Milliyetçilik üzerinde konuşan Cezmi Doğaner, uğradığı her yerleşim biriminde yerel medyada büyük ilgi görüyor..
Doğaner, Türkiye’de bulunduğu yıllarda Türkiye Milli Gençlik Teşkilatı’nın Adana Bölge Başkanlığı’nı yapmış, CHP’de her kademede görev almış ve Avrupa’da Halkçı Devrimci Federasyon HDF’de yöneticilik yapmış. Hollanda Sosyal Demokrat Dernekler Federasyonu DSDF’nin kurucu başkanı olan Doğaner, Sosyalist Enternasyonel’de, Avrupa Sosyal Demokrat Partisi’nin (PES) delegesi olmuş ve Hollanda İşçi Partisi PvdA’ın Güney Rotterdam Yönetim Kurulu Üyesi olmuş. Hollanda Sosyal Demokrat Eylem Platformu Başkanlığını da yürüten Doğaner aynı zamanda başarılı bir öğretim üyesidir. Türkiye’de yayınlanan Özgür İnsan ve Sosyal Demokrat derginin yazarı olan Cezmi Doğaner güzel konulara değiniyor.
İşte, Doğaner’in yaptığı konuşmalardan bazı kesitler:
Ülkemiz, toplumumuzda var olan geleneksel çatışmaları gölgeleyen ve değişik boyutlara taşıyan başka tür çatışmaların keskinleştiği bir dönemi yaşıyor. Kır-kent, emek-sermaye, bireysellik-toplumsallık, demokratik yönetim-bürokratik yönetim karşıtlıklarını ve çatışmalarını gölgeleyen ve değişik boyutlara taşıyan başka tür çatışmalar öne çıkmış bulunuyor. Bu çatışmalar; müslüman toplumlara özgü bir karşılılık olan laik-şeriatçı karşıtlığı ile birden çok etnik (dini-mezhepsel) grubu barındıran toplumlara özgü etnik milliyetçi-ulusal milliyetçi(dinsel-mezhepsel) çatışmalardır. Türkiye, radikal bir değişim süreci yaşıyor. Ülkemizin sadece ekonomik yapısı değil, siyasal yapısı da çökmüş durumda.İnsanlarımız, ülkemizin neredeyse Kurtuluş Savaşı yıllarındakine benzer bir süreçten geçtiğinin farkındalar mı?
Yaşanan tüm bu olumsuzluklar, Türkiye Sosyal Demokrasisine “yüzyılda bir gelebilecek” bir şans sağlıyor. Kadınların dinamizmi, birikimi, deneyimi ve yaratıcılığı toplumumuzu ileriye götürür, çağdaş uygarlık düzeyine ulaştırır
Kadınlar, düşünce üretiminde suskunluk ve şaşkınlık içine sürüklenmiş olan kesimlerin silkelenmesi ve değişen koşullar çerçevesinde yeniden dinamizm kazanması, genç ve dinamik kadroların devreye girmelerine olanak sağlayacaklardır. Yanlızca “hak” sahibi değil, “görev” bilinci içinde davranan kadınlar toplumsal ve politik sorunların aşılmasında etkili olabilecek bir örğütlülük içinde hareket etmeliler.
Sosyal demokrasi her şeyden önce bir yaşam biçimidir. Bu yaşam biçimi özünde topluma karşı sorumluluk bilincini ve bu bilincin gerektirdiği davranışları kapsar.
Sol dünyanın her yerinde toplumları dönüştürmek, ona yeni olanaklar kazandırmak için vardır. Türkiye’de de solun etkinliği, işlevi, önemi tartışılamaz. Sol umuttur, sol haktır, sol gelecektir. Ülkemizde solun, sosyal demokrasinin partisi CHP’dir.
CHP’ nin Türkiye’nin yenileşme ve çağdaş uygarlık düzeyine ulaşma felsefesinin Sosyal Demokrasinin evrensel ilkelerini ulusal gerçeklere uygun yorumu ile Avrupa solu ile onurlu karşılıklı çıkar ve güvene bağlı ilişkilerini yürütebilmesinde CHP’li Sosyal Demokrat kadınlar belirleyici olacaklardır. Sorunları iyi kavrayabilen, yeni düşünce ve programlar geliştirebilen kadınlar solun öncü kadroları olabilir, olmalıdır da.
Güç ve yetkinin paylaşımını istemeyen ve insanların daha bilinçli, doğruyu ve yeniyi görebilen, düşünen, yaratan, sağlam ve sağlıklı kişilik yapısına sahip olmalarından korkan kesimlerce, kadının yönetime katılımı hep engellenmiştir.
AVRUPA ÜLKELERİNDE KADIN VE SİYASET
Türkiye’de Cumhuriyet’in kuruluşu ile beraber kadınlarımız seçme ve seçilme hakkına sahip oldu. Kaldı ki, Avrupa’nın birçok ülkesinde kadınlar, Türkiye’den 10-15 yıl sonra seçme ve seçilme hakkına kavuştular. ABD’de kadınlara 1920 yılında seçme ve seçilme hakkı tanındı.
Hollanda’da kadının siyasi katılımı niteliksel bir olgudur. Kadının siyasete ve siyasetin kadınla buluşup bir araya getirilmesi tam anlamıyla özgür bir iradenin yansıması ile olan siyasi bir inisiyatiftir. Bu inisiyatif dolayısıyla kadınlar siyasetin en alt düzeyinden en tepe noktasına kadar rol alabilmiştir. Kadınların siyasi hayatta rol alabilmesi için bu kanallar hep açık tutulmuştur. Böylece kadınlar toplumsal siyaset alanında objektif ve de saydam bir siyaset kuramı içinde aktif rol oynamışlardır..
TÜRKİYE DIŞARIDAN NASIL GÖRÜNÜYOR?
Önce bir tesbit yapmak istiyorum. Türkiye içine kapalaı bir ülke durumundadır. Aslında politize olmak bakımından Türkiye’nin taşrası taşra olmaktan çıkmıştır.
Fakat dünya ile ilişkiler, dünyadan haberdar olma bakımından Türkiye tümüyle dünyanın taşrası Türkiye’ de birçok insan günlük yaşıyor. Toplum hafızası birkaç kişi ve bir-iki olay dışında yok denecek kadar cılız. Geçmiş çabuk unutuluyor. İnsanlar dünle bugün arasında bağlantı kuramıyorlar. Bir iki güncel sorun dışında çevrelerinde ve dünya da olup bitenlerden habersiz yaşamaya devam ediyorlar.
Olayların büyüklüğü-küçüklüğü, önemli veya önemsizliği kişilere göre değişiyor. Çabuk dolduruşa gelen, irdeleme yeteneği sınırlı, duyduklarını sorgulamayan bir toplumda gerçekleri anlatmak zor oluyor.
Hollanda’dan Cezmi Doğaner,
‘1970’lerin CHP gençliği’ arasındaydı.
1970’li yıllarda Türkiye’nin farklı illerinde CHP Gençlik Kolu Başkanlığı yapmış isimler Antalya’da buluştular. Bu toplantıya, Hollanda’daki Türkler’in yakından tanıdığı Cezmi Doğaner de katıldı.
1973 – 1978 CHP Antalya İl Gençlik Kolları Yönetim kurulu Üyesi Giray Ercenk’in yönettiği, “1980 Öncesi CHP Gençliği’nin Gözüyle 2019 Türkiyesi” başlıklı panelde, çeşitli dönemlerde Gençlik Kolları Genel Başkanlığı yapmış olan Sabri Ergül, Zeki Alçın ve Musa Çam birer konuşma yaptılar. Toplantıya Hollanda’dan katılan Cezmi Doğaner de bir konuşma yaptı.
Cezmi Doğaner yaptığı konuşma ile tüm dikkatleri üzerine çekti. Çoğunluk tarafından takdir edilen Doğaner şöyle konuştu:
“Cumhuriyet Halk Partisi, dünyada ilk kez emperyalizme karşı kurtuluş savaşı vererek Bağımsız Türkiye Cumhuriyetini kuran bir düşüncenin ürünüdür.
CHP, dünyada ilk kez kan dökmeden, Avrupa’nın yüzyıllara sığdırdığı devrimleri kısa sürede gerçekleştirmiş bir partidir. .
Kurulmakta olan teokratik düzen, toplumdaki dengesizlikleri ve adaletsizlikleri artırarak kutuplaşmayı keskinleştiren, dolasıyla ulusal birliği ve toplumsal barışı ciddi biçimde tehlikeye sokan bir düzendir.
CHP’nin görevi; mevcut yönetim sistemini ve Anayasayı değiştirmektir. Bu anayasayı değiştirmek için, CHP önce kendi tüzüğünü çağdaş, demokratik partilerin anlayışına uygun hale getirmeli ve değiştirmelidir. Türkiye’nin yeniden bir demokratik yaşama geçmesinin öncülüğünü CHP yapacaktır.
Cumhuriyeti kuran parti Türkiye’de demokrasiyi tekrar kurum ve kurallarıyla kuracaktır. CHP kurtarılmadan Türkiye kurtarılamaz…
CHP, Türkiye’de özgürlükçü ve çoğulcu düzenin bir daha geri dönülmemek üzere yerleştirilmesi mücadelesinin öncülüğünü üstlenecektir. Devletin değil, bireyin temel hak ve özgürlüklerini savunacak bir anayasa ve hukuk düzeni; her türlü siyasi yasağın kalkması; başta anlatım ve örgütlenme özgürlüğü olmak üzere, tüm siyasal ve sendikal hakların yasal güvencelere kavuşturulması ve siyasal katılımın yaygınlaştırılmasını ancak Sosyal Demokrat CHP yapar.
CHP, bu dönemde yepyeni bir siyaset anlayışı geliştirerek, deneyimli kadroları ve örgütüyle Türkiye’nin önünü açacak demokratik çözümleri kamuoyu ile paylaşmalı. Bunun için de ivedilikle kendi düşünce ve inançlarını yüreklice savunabilen, sosyal demokrat ideolojiye inanmış, özgüvenleri sağlam insanları bir araya getirmek, sağlam ve sağlıklı bir yapı oluşturmak temel amacı olmalıdır.
Amacımıza varmak için sorun yaratan konuları hep birlikte halka anlatabilmemiz lazım. Cumhuriyet Halk Parti’sinin ilk görevi; bu meclis ve yönetim sistemini değiştirmektir. Bu anayasayı değiştirmek için, önce CHP kendi tüzüğünü çağdaş, demokratik partilerin anlayışına uygun hale getirmeli ve değiştirmelidir.
Tekrar ediyorum, CHP kurtarılmadan Türkiye kurtarılamaz…
CHP’de yukarıdan aşağıya değişim şart. Değişim ve yenileşme CHP’de başlayacak, Türkiye değişecek ve yenilenecektir…
Türkiye, bir yandan ekonomik gelişmesini hızlandırmak, bir yandan çağdaş, demokratik barışçı bir toplum yaratmak, toplumun farklı kümeleri arasında hoşgörüyü, kardeşliği ve bütünlüğü sağlamak zorundadır. Bunun önceliği sosyal demokrat hareketin görevidir.
Türkiye; işsizlik, üretimsizlik ve eşitsizlik sorunlarını çözmek, tarihi, kültürü ve insan birikimiyle hem ulusal hem de uluslararası düzeyde saygın bir ülke olacak, insanlarına yeni ufuklar açarak kaos ortamından kurtulacaktır. Bu, sosyal demokratların öncülüğünde gerçekleşecektir.
Sol bir kitle partisinde, üyelerin siyasi kararların oluşum sürecine katılımları son derece önemlidir. Öte yandan parti ile toplumun, özellikle emekçi kesimlerin ve mağdurların arasında sürekli ve yoğun bir iletişim ve etkileşim kurulması zorunludur.
Tüm bu nedenlerle; CHP örgütleri ve üyeleri, milletvekili, belediye başkanı, yerel meclis üyesi seçme aygıtı olarak görülemez. Parti bir ‘seçim derneği’ne indirgenemez, lideri ‘kurtarıcı’ olarak gören bir anlayışa mahkum edilemez.
CHP hızla ‘lider partisi’ anlayışından kurtulmalı, kendisini “üye / örgüt ve program” partisi olarak tanımlamalı ve bunun gereği olan örgütsel ve tüzüksel düzenlemeleri gerçekleştirmelidir.
‘Üye / örgüt ve program’ partisi anlayışı köklü bir zihniyet değişikliği anlamına geldiğinden, bu süreç yaygın ve sürekli bir parti içi eğitimle desteklenmelidir.
Tüzük değişikliğinin çerçevesini belirleyecek olan şey, öncelikle ‘nasıl bir parti?’ sorusuna verilecek yanıtla ilgilidir. O nedenle ‘üye/ örgüt ve program partisi’nin anlamı konusunda açıklık ve uzlaşma önem taşımaktadır.
CHP’nin içerisinde bulunduğu zor durumdan çıkabilmesi, Sosyal demokrat bir çekim merkezi olabilmesi ve halka güven verebilmesi için ideolojik netliğin yanı sıra, örgütsel yapı ve çalışma tarzının baştan aşağıya yenilemesi kaçınılmazdır. Örgütsel yapı yenilenmeden, ideolojik tutarlılığı sağlamak ve ideolojinin yerini kısır çekişmelerin almasını önlemek de kolay olmayacaktır.
Partinin yeniden yapılanmasına ilişkin esasları aşağıda sunuyoruz. Bunların ve başka önerilerin, önümüzdeki süreçte tartışılarak, olgunlaşmasını ve parti tüzüğünün en kısa zamanda bu yönde değiştirilmesini öncelikli görev olarak görüyoruz. Herkesi, kişisel yarışların ötesine geçerek bu konularda görüş bildirmeye, CHP’nin yenilenmesine ve güçlenmesine katkıda bulunmaya çağırıyoruz.”
Cezmi Doğaner, Burdur’daki bir toplantıda, Kemal Kılıçtaroğlu’na İlhan Karaçay’ın
‘Türkiye-Hollanda Arasında 400 Yıllık Resmi İlişkiler ve Hollanda’ya Türk Göçünün 50’nci Yılı’ kitabını sunarken.
YAVUZ Nufel’in Doğaner ile uzun söyleşisi:
Baba İsmet Doğaner, bilenen birinci nesil, 1969 yılında bir başına, çoluk çocuğunu sılada bırakıp gelmiş yabana, Hollanda’ya. Baba yabanda ekmek parası için ter dökerken oğlu- 1959 doğumlu Cezmi Doğaner de el kapılarında sürünmemek için ilk, orta, lise ve Adana Eğitim Enstitüsü’nde eğitimini başarıyla sürdürmüş. 1979’da Eğitim Enstitüsü’nden mezun oluş haberi baba İsmet Doğaner’e ulaşınca, sanki bu haberi bekliyor olmalı ki: “Tamam, toplanın, aldırıyorum hepinizi yanıma.” demiş. Çünkü pek çoğumuz gibi o da uyduramamış bir zamanlar Adana’da yaptığı hesabı Hollanda’ya. Getirmiş çoluk çocuğunu yanına. Çeyrek asırdır burada olduğunu söyleyen Cezmi Doğaner’in Hollanda’ya gelmeden önce bu ülke hakkında bildikleri ders kitaplarının yazdığı kadardır. Deniz seviyesinden alçak bir ülke. Türkiye’den lâlenin geldiği ülke, yel değirmenleri, med-cezir* ve nüfusun yüzde doksanının Hıristiyan oluşu. Adana’nın sıcağına ‘Elveda’, Hollanda’nın rutubetli, yağmurlu havasına ‘Merhaba’ dediğinde tam yirmi yaşında bir delikanlıdır Cezmi Doğaner. Çoğu aile reisinin dediği gibi babası oğlu Cezmi’ye: “Burada işçilik memleketimizde memurluk yapmaktan daha iyidir, okuduğun kadar okudun, gir bir fabrikaya çalış, tut elimden” demez; demiş olsa bile oğlunun bu teklife “Peki” demeyeceğini bilir herkes gibi. Elinde Adana Eğitim Enstitüsü’nden aldığı kapı gibi diploma ile eğitimini devam ettirecek okul aramaya başlar, henüz süpermarketin yerini bile öğrenmeden.
Önce Erasmus Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’ne ve dil kursuna kaydını yaptırır. Bu arada öğretmen olarak bir teknik lisede ve temel eğitimde öğretmenlik yapmaya başlar. Ardından Rotterdam Pedagoji Akademisi, sonra da yine aynı yerde Pedagoji Fakültesi Eğitim Yönetimi’nden mezun olur. Hollanda’da eğitim ordusunun dur durak bilmez bir neferi olan Doğaner ile önce anadil derslerinin 2004 yılı Ağustos ayı itibarı ile okullardan kaldırıldığını düşünerek; Türkiye’de olsaydınız emekliliğiniz yaklaşmıştı, şu anda işsizler ordusuna katılan bir öğretmensiniz, dedim.
HAMURU SİYASET MAYASI CHP
Bugün Cezmi Doğaner’i tanıyanların çoğunluğu onun eğitimciliği için sadece ‘‘Öğretmen’‘ demekten başka acaba neler söylerler? O hayatının her safhasında demokratik hak ve özgürlükler için yaptığı mücadeleleriyle de tanınır. O hâlde eğitimciliğinin bilinmeyen yönlerine kısaca değinip, daha sonra siyasi mücadelelerini anlatmak daha uygun olur kanısındayım. Doğaner; “Hollanda’da az önce belirttiğim gibi, eğitim ile ilgili çeşitli bölümlerden mezun olduktan sonra Rotterdam’da temel eğitim ve teknik liselerde öğretmenlik yaptım. Thomas More Eğitim Fakültesi’nde 1986’dan bu yana Didaktik dersi veriyorum.” derken işsizler ordusuna katılan, anadil dersi veren öğretmenlerden olmadığını da belirtiyor. Ayrıca Çukurova Üniversitesi Eğitim Fakültesi Konuk Öğretim Görevlisi olduğunu öğreniyorum Doğaner’in. Fakat anadil derslerinin kaldırılmaması için gerek kişisel, gerekse sivil toplum örgütleri içinde verdiği mücadeleyi yakından bilenlerdenim.
1970’lerin Türkiye’sinde öğrenci olup da siyasi rüzgâra, bir ideolojiye kendini kaptırmayan, gönül vermeyen gençlerin yüzde on kadar olduğunu söylemişti bir ağabeyimiz. Elbette Cezmi Doğaner yüzde doksanlık bölümde yerinde alır. Çocuk yaşlarında başlayan Atatürk ve CHP sevdası onun henüz on yedi yaşında iken CHP Adana Gençlik Kolları Yönetim Kurulu Üyesi olmasını sağlamış. Kısa zamanda çalışmalarıyla dikkatleri çeken Doğaner, CHP Adana Gençlik Kolları Sekreteri ve Kurultay Delegesidir (1976-1979). Okulla birlikte yürüttüğü siyasi mücadelesine Adana Eğitim Enstitüsü son sınıfında iken bir yenisini daha ekler: TMGT (Türkiye Milli Gençlik Teşkilatı) Adana Bölge Başkanlığı (1978-1979). Hollanda’ya gelmiş olması Türkiye’deki siyasi yarıştan, mücadeleden koparmamış Doğaner’i. CHP ve Adana kelimeleri ne zaman bir cümle içinde kullanılsa akla gelen isimlerin arasında mutlaka o da vardır. Sonuçta, Türkiye’de 1995 ve 2002 yıllarında yapılan genel seçimlerde Adana’dan CHP milletvekili aday adayları arasında yerini alır Doğaner.
Anlatılandan dolayı bedeni Hollanda’da, benliği Türkiye’de gibi bir düşünce oluşuyor bende. Fakat o hemen; “1980 yılından beri de PvdA (İşçi Partisi) üyesiyim.” diyerek düşüncemin yanlışlığını belirtiyor. 2002 Haziran’ından itibaren DSDF (Hollanda Sosyal Demokrat Dernekleri Federasyonu) Genel Başkanlığını yürüten Doğaner’e DSDF başta olmak üzere konuşacağımız konulara geçmeden, Hollanda’daki toplumsal, kültürel ve siyasi çalışmalarını soruyorum.
1982-1985 yılında Rotterdam ve çevresinde parti yönetim kurulu üyeliği, 1985 yılında Sosyal Demokrat Birlik Derneği kurucusu ve başkanlığı, 1986 Sosyal Demokrat Dernekler Federasyonu Kurucusu ve Genel Sekreterliği, TREF (Faşizme ve Irkcılığa Karşı, Charlois) kurucusu ve yönetim kurulu üyeliği, 1990-1992 Sosyalist Enternasyonal’in Hollanda delegeliği döneminde, 1991 yılında İstanbul’da yapılan Sosyalist Enternasyonal’in toplantısına Hollanda Delegesi olarak katıldığı, 1992 PES (Avrupa Sosyal Demokrat Partisi)’in Lahey’de yapılan kuruluş toplantısına ve 1993 yılında Brüksel’de yapılan 1. Kongre Delegesi olarak katıldığı, 1990 yılından itibaren PvdA (İşçi Partisi) Bilimsel Araştırma Merkezi, Eğitim, Kültür ve Çevre Komisyonu üyeliği, 1996-1998 yılları arasında Sosyal Demokrat Ufuk Dergisi yayın kurulu üyeliği ve yazarlığı, Sosyal Demokrat Bülten Editörlüğü (WEB Sitesi) yaptığını söylüyor.
YORULMAYAN DEMOKRAT
Yukarıda anlattıkların göre; “Yorulmayan Demokrat” ara başlığını kullanıyorum. Çünkü bu kadar aktif bir insanın böylesine yoğun bir tempo ile çalışmasından dolayı yorulması gayet normaldir. Doğaner, DSDF’nin iki yıldır başkanlığını yapıyor ve başarılı bir şekilde de çalışmalarını sürdürüyor. “Birbirinden bağımsız olarak, 1979 yılından itibaren sosyal demokratik dernekler kurulmaya başladı. Demokratik sosyal derneklerin bir çatı altında federasyon olarak toplanması ise 1984’e rastlıyor. On iki yıl içerisinde oluşturulmuş on beş çalışma gurubumuzla sosyal demokrasi, başta göçmenlerin sıkça karşılaştığı sorunların çözümü için Hollanda genelinde ve Türkiye’ye yönelik çalışmalarımız oldu.”
Şehirlere göre üye sayılarının değiştiğini söyleyen Doğaner, “Amsterdam’da bin, Rotterdam’da beş yüz. En fazla üyemizin olduğu bu iki şehir dışında, vatandaşlarımızın yerleşim yerlerindeki nüfus yoğunluğuna göre üye sayımız değişmektedir. Kısaca, potansiyel olarak taban dediğimiz büyük bir kesim bizimle beraber” diyor.
Türk ve Hollanda kamuoyunu aydınlatmak, Hollandalı yetkililere, birlik ve beraberlik içinde, sorunları anlatmak, önerilerde bulunmak gibi bir misyonu olduğunu söylüyor DSDF’nin.
“Örneğin; vatandaşlarımıza uygulanan vize konusunda politikacılarla, bürokratlarla görüşerek, özellikle Bulgaristan güzergâhını kullanan vatandaşlarımızın sorunlarını gündemde tutarak bir çözüm bulunması için uğraş veriyoruz.”
Hollanda Parlamentosu’nda dört Türk asıllı* vatandaşımızın bulunduğunu, bu milletvekilleriyle de temas hâlinde olduklarını belirtiyor. Hiçbir kurum ve kuruluştan ya da devletten maddi destek almadan üyelerin aidatları ile giderlerini karşıladıklarının altını çizen Doğaner; “Maddi olarak hiçbir yere bağımlı olmayışımız bazen bizi zora koşsa da; her konuda bağımsız federasyon olmamız yaptırım gücümüzü artırdığından bizler için bir avantajdır. Çünkü maddi olarak bağımlılık bizim rahat hareket etmemizi engeller diye düşünüyorum, -Yardım alan emir de alır- sözünü unutmamak gerek. Ayrıca kesinlikle hiçbir yerden maddi yardım almamak bize bağlı derneklerin ve federasyonumuzun ilkesidir. Gerek ülkemizin, gerekse Hollanda’nın birliğine, beraberliğine, ülke bütünlüğüne gölge düşürmeyen her yapılanma ile ortak çalışmalarımız oluyor. Vatandaşlarımızın etnik köken, din ve inanç, sağ ve sol kavramlarının ön plana çıkarıldığı bazı vakıf ya da derneğin çatısı altında toplandığını da görüyoruz. Bizim bu örgütlerle sorunumuz olmadığı gibi ayrıcalıklı davranmak gibi bir tutum içinde de değiliz. O yüzden diğer vakıf ve derneklerle zaman zaman toplumumuzu, yabancıları ilgilendiren sorunların çözümünde ortak hareket ediyoruz.” Türk federasyonlarının İOT (Türkler için Danışma Kurulu) çatısı altında fikir alış verişinde bulunduklarını, ortak kararlar aldıklarını ve bu kararları ülke yöneticilerine ulaştırmak için çalışma içinde olduklarını da hatırlatıyor. DSDF olarak özellikle Hollanda’da Sosyal Demokratlar ve Yeşil Sol Partisiyle (GL) çok iyi diyalog içinde olduklarını, belirtirken DSDF’nin uluslararası platformda da sesini yakın bir zamanda duyuracağını heyecanla anlatıyor. “Bundan on yıl önce Almanya’daki örgütümüz Avrupa Sosyal Demokrat Halk Dernekleri Federasyonu, Avrupa Sosyal Demokrat Partisi’ne gözlemci üyelik için başvurdu, kabul edecekler. Sözünü aldık.” diye sürdürüyor konuşmasını.
DERNEKLER VE…
Onun için dernek, federasyon, kitle örgütleri, demokratik bir toplumun “Olmazsa olmazı.”
Fakat sayıları olması gerekenden çok fazla vakıf ve derneğin kurulmuş olmasını nasıl değerlendiriyordu Doğaner? “Yasal bir boşluk var Hollanda’da. Bu yüzden birçok tabelâ derneği bulunuyor. Örneğin; gerekli diploması olmadığı için belediyeden işletme ruhsatı alamayan bir kişi, yanına iki kişi daha bulup ticaret odasına (Kamer van Koophandel) giderek dernek, vakıf kuracağını beyan ederek işini yapıyor. Resmen dernek ama asıl işlevi kıraathane, kahvehane vb. Bu durumdan elbette zararı asıl amacı hizmet etmek olan dernekler ve vakıflar görüyor. Gerçek anlamda kurulmuş örgütlerin sayısı pek fazla sayılmaz. Alevi Kültür Dernekleri ve Federasyonu, İslam kültür dernekleri ve federasyonu, Milli Görüş teşkilatına bağlı dernekler ve federasyonu, Süleymancılar dediğimiz bir kesime ait dernekler, Türkiye’deki sağcı bir partinin uzantısı olan dernekler, solda bizim federasyonumuz ve bize bağlı dernekler.”
Birçok özörgütün kış uykusunda ve duyarsız olduğunu dile getiren Doğaner; “Bakın, Müslümanlara ve Türklere karşı sert açıklamalarından dolayı birçok politikacıyı basın önünde sıkıştıran tek örgüt biziz. 1999 yılında bir yazı yazdım. O zaman Türkçe dersleri okul saatleri dışına alınıyordu. Dil elden gidiyor, din de gidecek, dedim. Din konusunda Avrupa’da çok sert tartışmalar başlamıştı. Müslümanlara yönelik ağır ve aşağılayıcı bir tartışmanın arkasından 11 Eylül geldi. Hollanda’da ve Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde açıktan açığa, “Müslümanlar ‘çağdışı insanlar’, ‘İslam, gerici bir din’ diyorlardı. Din temelinde örgütlenmiş arkadaşlarımızdan bu söylemlere karşı çıkan olmadı. Fakat biz buna karşı çıktık, her yerde tartışma yaşadık, söylenenlerin yanlış olduğunu savunduk. Özellikle son aylarda yabancılar konusunda ciddi tartışmalar var. Herkesi, her vakfı, derneği, en az bizim kadar duyarlı olmaya davet ediyorum.” 1999’da yazdım, sözünü hatırlatarak, ne yazdığını, nereye hangi makama yazdığını soruyorum, sıcağı sıcağına. Avrupa’da yayınlanan çeşitli dergilerle, ayda bir kez de Cumhuriyet gazetesinde sorunları kamuoyunun gözleri önüne seren makaleler yazdığını söylüyor. Söyleşinin yönü, basın ve yayıncılığa dönünce, Doğaner yazdığı makalelerini sıralıyor ardı ardına: Sosyal Demokrasi’de Güncel Tartışmalar, Sosyal Demokrasi ve Eğitim, Gelecek Sosyal Demokrasi, Parti İçi Eğitim ve Örgütlenme, PES (Avrupa Sosyal Demokrat Partisi) Programı Türkçe Çevirisi, Yeni yüzyılda Yeni Program, AB ve Türkiye İlişkileri, AB-Türkiye ve Yurtdışındaki Türkler, Okullarda Taciz ve Vandalizm, Atatürkçülük ve Milliyetçilik, 21. yüzyılda eğitim, CHP’nin yeni hedefleri, Sosyal Demokrasi ve yerel yönetimler, Öğretmen kıyımı, Bireyselleşme, Değişim ve sorunları, Türkçe Okuma Yazma Öğreti Konuşma Bozukluklarını Düzeltme Yöntemleri ilk aklına gelenler. Peki yayım, kitap yok mu, diyorum; beklentim boşa çıkmıyor. Bu kez yayımlarını sıralıyor: 1984 Sözlü Dil Kullanımı, (4-7 yaş çocuklar için). 1987 Yabancı Çocukların Eğitim Sorunları, 1988 Anadil Olarak Türkçe Öğretim, 1989 Dil ve Edebiyat Eğitimi, 1989 Orta Dereceli Okullarda Öğretim Planı, 1989 Ders Kitaplarının Analizi, 1991 Avrupa’da Türk Kültürünün Konumu ve Tanıtımı (araştırma), 2002 Eğitim Yönetiminde Yeni Arayışlar ve Değerler (araştırma). İçimden, “Daha ne olsun Sayın Doğaner! Bir günün 24 saat olduğu aynı dünyada yaşadığımızdan emin misin?” sorusu geçiyor ama sormuyorum. Konuşacak daha çok şey var çünkü. Bu kadar iş için zamanı nasıl, nereden bulduğunu hâlâ merak ediyorum.
İMAJ
Bu kadar yıl sonra gelinen bu noktada Doğaner’den vatandaşlarımız hakkında genel bir değerlendirme yapmasını istiyorum. Hollanda’daki Türk imajı nasıl sizce?
“Olaya iki yönlü bakmamız gerekiyor. Birincisi kendi açımızdan, ikincisi Hollandalılar açısından. Türkiye laik, demokratik ve batılı değerleri benimsemiş bir ülke. Buradaki insanların çoğu bu anlayışı, bu değerleri savunuyorlar. Camilerine giderler, okullarına giderler, dış dünyaya açık insanlar. Ama bir kesim de var ki tüm dış dünyaya hatta Türk toplumuna bile kapalı. Yani vatandaşlarımızın iki ayrı imajı var. Ancak dış dünyaya kapalı olan ufak bir kesimin imajı tüm Türk toplumuna mal ediliyor. İşte bu yanlış ve düşündürücü. Hollandalıların gözünde iki imajımız var. Türk insanını gerçekten batılı değerlere sahip, batılı anlamda yaşam biçiminde gören Hollandalılar; dinden ve tarihten gelen bir önyargıyla Türk toplumunu, Türkiye’yi yayılmacı, çağdışı, kadınları döven, insanlara işkence yapan bir toplum olarak görenler. İkinci bakış açısı Haçlı seferlerinden beri var olan bir durum.”
Bu durumun kısa sürede tümden lehimize düzeltilmesi olası mı? Neler yapılması gerekir, bir eğitimci, bir siyasi olarak mutlaka güzel ve doğru noktalara temas edecektir. Doğaner’in cevabı hazır, sözlerimin bitmesini bekliyor: “Türkiye sahip olduğu değerleri dışarıda anlatamıyor. Anlatma işinde gerekli mekanizmaları kullanmıyor. Buradaki derneklerde, sivil toplum örgütlerinde, demokratik kitle örgütlerinde, Türkiye’nin sahip olduğu değerleri en iyi şekilde anlatacak, bu işi gerçekten yapabilecek arkadaşlarımız çok. Son yıllarda üniversite gençliğinin örgütlenmesi, potansiyeli bir başka örnek. En azından bu gençlere sahip çıkmak, onları yönlendirmek gerekir. Burada yetişen Türk gücü, gençliği var, hiç değerlendirilmiyor. Çok sayıda doktoru, avukatı ve mühendisi var. Eğer bu potansiyel gençlik iyi bir düşünce anlayışıyla yönlendirilirse bu sorunların daha kısa sürede giderileceğini düşünüyorum. Bu güne kadar ne buradaki Türk toplumu, ne de Türkiye’dekiler bu gençlerimizin, değerlerimizin, farkına varıp değerlendiremedi. Hollandalılar ise biliyor fakat değerlendirmek istemiyor!
GELECEK KARANLIK, SUÇ BİZLERİN
“Geleceği nasıl görüyorsunuz?” soruma tek kelime ile cevap veriyor: “Karanlık!”
Gözlüklerinin altında gözlerindeki ışığın azaldığını seziyorum. Gri ya da alaca karanlık desek, bu kadar karamsarlık niye? “Ne gri, ne beyaz, ne alaca! Bu gidişin sonu Karanlık!” diyor yine.
Yine başa dönelim, babanızın geldiği yıllara. Birinci kuşak neler yaptı, neler yapamadı mesela? Siz buraya geldiğinize memnun musunuz? Doğaner çeyrek asır geriye gidiyor yine: “Babam, haydi Hollanda’ya geliyorsunuz diyene kadar buraya gelme düşüncem yoktu. Burada çok farklı bir dünyayı tanımış oldum. Türkiye’de kitaplarda okuduğumuz demokrasiyi yaşadım. Maddi açıdan bir kazancımız olmadı. Birçok tanıdığım Türkiye’de de aynı maddi imkanlara sahip.” Anladığım kadarı ile memnun değilse de pişman da değil Doğaner Hollanda’da olmaktan. Tam bir politikacı ağzıyla cevap! Ne evet, ne hayır…
“Birinci nesil dil bilmediği hâlde, bayağı işler başardı. Evler aldılar, iş yeri açtılar, camiler yaptılar. Kendi ihtiyaçlarını el kol işaretiyle de olsa anlattılar. Çünkü duyarlıydılar. Ben üçüncü kuşaktan çocuklara ders veriyorum. Birinci nesil çocuklarının eğitimi ile daha fazla ilgiliydi. Fakat ikinci üçüncü kuşakta aynı duyarlılığı göremiyorum. Bakın geleceği karanlık görmemdeki bir başka neden de şu: Her şeyin bir bedeli var. Toplum duyarsızlığının bedelini ödüyor. Buradaki insanlar hiçbir bedel ödemeden bazı haklara kavuştu. Şimdi bu haklar tek tek geri alınıyor. Neler mi? İşsizlik, hastalık ödeneklerinde kısıtlama, anadil derslerinin kaldırılması, din konusunda ön yargıların artması gibi birçok olumsuz örnek var.”
İçim kararıyor, hiç mi umut ışığı yok; on sene, yirmi sene sonra da olsa?.
Yine insanımızın duyarsızlığını anlattıktan sonra; “Öncelikle kişi kendi ayakları üzerinde durmayı öğrenmek zorunda. Dil, eğitim, meslek; bu üç şey kişinin ayakta durabilmesi için ilk şart. Ne zaman büyük çoğunluk kendi ayakları üzerinde durursa ümitler var olur ve artar. İkincisi AB’ne üyelik durumunda bazı sorunlar kendiliğinden çözülür. En azından AB üyesi olduğumuz takdirde bakış açıları değişir, önyargılar azalır.”
Ama batılı ülkelerde Türkiye’nin AB’ne üye olması durumunda Türkiye’den göç dalgası yaşanacağı görüşünün, korkusunun yaygın olduğunu belirtiyor. “Ben böyle bir göçün yaşanmayacağını biliyorum. Oysa batılı ülkeler bunu bir argüman olarak kullanıyor. Türkiye’den gelen işsiz burada ne iş yapacak, hangi çalışanın işini elinden alacak, sorarım size? İşsizlik buralarda da çığ gibi büyümeye başlamadı mı? Ha; iş kurmak, yatırım yapmak için gelecek olanlara kimsenin diyeceği olamaz.”
Bakın konuştukça karanlık perdesi aralanıyor, o kadarda karamsar olmaya gerek yok hocam, dememe kalmadan; “Sevgili Yavuz, son yıllarda gelişen ırkçı, ayrımcı davranışlarla birlikte sosyal refah devleti ortadan kalkıyor. İnsanların yaşam hakkı ellerinden alınıyor. Özellikle toplumda zayıf kesim olarak adlandırılan yabancılar ve eğitim düzeyi düşük, vasıfsız, mesleği olmayan insanlar işsiz kalıyor, etkileniyorlar. Fransız filozof Danton’un şu sözünü unutmamak lazım: Halkın ekmekten sonra ihtiyacı eğitimdir. Ne kadar doğru değil mi? Ben işsizin, eğitimsin sonunun karanlık olduğunu söylüyorum.”
Eğitime önem verilmediği takdirde Avrupa’daki Türk kimliğinin yok olmasından, asimile olmasından kaynaklanan korkular mı acaba?
“Hayır, hayır; asilime olmayacak gelecek nesiller, bakın daha önce yazdığım bir makaleyi anlatmadan geçemeyeceğim. 1956 ihtilalinden sonra Macaristan bilindiği gibi Rusya tarafından işgâl edildi. Devrim bastırıldı. Yüz binlerce Macar batıya sığındı. Macar ailelerinden İsveç’e sığınanlar, ülkelerine geri dönüşün uzun bir dönem için hayal olduğunu düşündüler. Bu nedenle çocuklarını, kısa zamanda İsveçlileşmeleri, geçmişi unutmaları yönünde yönlendiler. Gerçekten de hiçbir Macar çocuğu Macarca öğrenmedi. Macaristan ile ilgileri herhangi bir Doğu Avrupa ülkesine olan ilgilerini aşmadı. Ne var ki bu çocuklar ilk gençlik çağlarından itibaren köklerini, anayurtlarını, kültürlerini araştırma gereğini duydular. Ama artık geç kalındığından ‘geçmişi olmamak’ Macar gençlerini intihara sürükledi. İntiharları ile meşhur İsveç’te grup sayısına göre en fazla intihar edenler işte bu, geçmişinden koparılarak yetiştirilen Macar gençliğidir. Biz çocuklarımızın eğitiminde gözetilmesi gereken iki temel ilkeye inanıyoruz. Eğitim iki yanlı olmalıdır: Bir yönüyle anadiline ve Türkiye kültürüne, öteki yönüyle de içinde yaşanılan toplumun diline ve kültürüne dönük olmalıdır. Bu olgu, içinde bulunulan durumun getirdiği kesin bir zorunluluktur. İkinci ilke ise, bu temel ilkeyi destekleyen yardımcı bir ilkedir: Eğitim, kalıcılık ya da dönücülük varsayımları üzerine oturtulmamalı, her iki ülkeye uyum sağlamaya yarayacak bir model üzerinde geliştirilmelidir. Eğitim, yurtdışında yaşayan insanımızın Türkiye ve Türk kültürüyle ilişkisi bakımından şovenist, içinde yaşanılan toplumda, halkımızın kültürel ve moral değerlerini tümüyle yitirmesi göz önüne alındığında asimilasyoncu doğrultuda olmamalıdır.”
O bir eğitimci. Eğitimin önemini, bizlerin fark edemediğimiz aksayan yönlerine karşı daha hassas olması nedeniyle bizlerden çok daha iyi görebiliyor. Fakat ben konuştukça karanlığın alaca karanlığa dönüştüğünü hissediyorum. Çetin Altan üstadın dediği gibi, enseyi fazla karartmak gerektiğini düşünüyorum. Konu toplum, eğitim olduğu kadar sizsiniz Doğaner, gelecekle ilgili planlarınız projeleriniz hakkında konuşsak birazda diyorum.
DSDF’nin başkanlığını kendisinden önce yapanların Musa Öztürk (ilk başkanı), Ertuğrul Gültekin, Muzaffer Yanık olduğunu belirterek gençlerin ondan görevi almalarından duyacağı mutluluğunu dile getirerek (Atatürk’ün gençlere güvenini hatırlatıyor).
Kendisinin üniversitede araştırmalarına devam edeceğini söyleyen Doğaner’e, “Ya siyaset, ya CHP?” diyorum. CHP hareketinin içinde daha aktif olarak görevler alacağını, bundan sonraki seçimlere Sosyal Demokrat Hareketin içinde yine gireceğini söylüyor. Bana başarılar dilemek düşüyor. Son noktayı koymadan anneannemin bir sözü aklıma geliyor; Allahın Hakkı üçtür, derdi rahmetli. İçimde bu kez kazanacaksın gibi bir his var. Yoksa Abdal oldum malum mu oluyor ne!
Seni Ankara’da, Avrupalı Türk’ün sesi olarak görmek dileği ile Cezmi Doğaner …
************************