16 Mart 1920’de İngilizler Osmanlı Meclis-i Mebusanı’nı basıp, bazı milletvekillerini gözaltına alacaktır. Heyet-i Temsiliye Reisi (Temsilciler Heyeti Başkanı) Mustafa Kemal’in öngörüsü gerçekleşmiş, işgal altındaki bir ülkenin işgal edilmiş başkentinde, işgale direnecek bir parlamentoya izin verilmeyeceği ortaya çıkmıştır. İngiliz postalları tarafından çiğnenen Meclis-i Mebusan, 18 Mart’ta kapanacak, Mustafa Kemal 19 Mart’ta Seçim Genelgesi yayımlayarak her sancaktan seçilecek vekilleri, Milli Meclis’in toplanacağı Ankara’ya davet edecektir. Bundan sonrası zamanla ve her türlü engelle amansız bir yarıştır.
16 Mart’ta işgalcilerin bastığı Meclis-i Mebusan’ın kurtulan vekilleri ve yeni seçilenlerle Milli Mücadele’nin meşruiyet organı olacak TBMM, 23 Nisan 1920’de Ankara’da faaliyete geçecektir. İngiliz baskını ters tepmiş, parlamentoya dayanmayan İstanbul’un Saray hükümetleri meşruiyetini ve saygınlığını yitirirken, milli iradenin temsil organı TBMM’nin içinden çıkan Milli Hükümet inisiyatif kazanmıştır. Yine İstanbul, uluslararası ilişkilerde muhatap alınacak bir güç olma durumunu kaybetmiş, Milli Mücadele’nin kalbi Ankara, Türk milletinin gerçek temsilcisi olarak ortaya çıkmıştır. Kısacası, 16 Mart 1920’de İstanbul’daki Meclis baskını, Ankara’daki Yeni Meclis oluşumunun önünü açmıştır diyebiliriz.
16 Mart 1921’in önemi
Askeri zafer, diplomatik zaferin önkoşuludur. Diplomasinin kalemi, süngüdür. Ermenistan Demokratik Cumhuriyeti (Taşnak ağırlıklı) ile 2-3 Aralık 1920’de imzalanan Gümrü Antlaşması ile bu sözün doğruluğu bir kez daha kanıtlanmış olur. Konuya Gümrü Antlaşması ile girmemiz, 16 Mart 1921’de imzalanacak Moskova Antlaşması’nın da önünü açmış olmasındandır.
1917 Devrimi ile 1. Dünya Savaşı’ndan çekilen Rusya’nın imzaladığı Brest-Litovsk Antlaşması’na göre Rusların boşaltmasının ardından Türkiye’ye iade edilmesi gereken topraklar halen Ermenilerin işgalindedir. Ermenistan’a verilen ültimatoma rağmen işgal sonlanmayınca askeri harekât başlar. Kars, Arpaçay, Ardahan, Artvin, Iğdır, Gümrü ele geçirilir. Ermenistan’ın ateşkes başvurusu üzerine başlayan görüşmeler 2 Aralık’ta son bulur. 2/3 Aralık gecesi Gümrü Antlaşması imzalanır.
Atatürk, Gümrü Antlaşması hakkında, “TBMM hükümetinin yaptığı bu ilk antlaşma ile düşmanlarımızın hayal dünyasında kendisine ta Harşit Vadisi’ne kadar olan Türk ülkeleri bağışlanmış olan Ermenistan, Osmanlı Devleti’nin 1877 Savaşı ile kaybetmiş olduğu yerleri bize, milli hükümete bırakarak dava dışına çıkarılmıştır” değerlendirmesinde bulunmaktadır.
Ortak düşman emperyalizme karşı antlaşma zemini sağlamak için Moskova’ya gönderilen heyetin, Sovyet Dışişleri Bakanı Çiçerin tarafından çok soğuk karşılanıp, Ermenilerin toprak taleplerinin karşılanması gerektiğini söylemesi üzerine, Ankara, Gümrü Antlaşması’yla noktalanacak askeri harekâtı gerçekleştirmiştir. Kazım Karabekir komutasındaki 15. Kolordu’nun süngüsüyle cephede kazanılan askeri zafer, iki diplomatik zaferin yolunu açacaktır: Gümrü ve Moskova antlaşmaları!
ANLAMLI CEVAP
İlk gidişlerinde Moskova’dan eli boş dönen TBMM heyeti, ikinci gidişlerinde istedikleri sonucu alacaktır. Heyetler arasındaki uzun görüşmelerin ardından 18 Mart 1921’de imzalanan antlaşmanın altına 16 Mart 1921 tarihinin atılmasındaki incelik, diplomasi tarihimizin bir onur belgesi olarak kaydedilmelidir. İstanbul’un emperyalist güçlerce 16 Mart 1920’de işgaline, Meclis-i Mebusan’ın (Osmanlı Parlamentosu) İngiliz askerlerince basılıp bazı milletvekillerinin tutuklanmasının yıldönümünde çok anlamlı bir cevap olarak düşünülmüştür!
TBMM tarafından 31 Temmuz 1921’de, Sovyetler tarafından 20 Temmuz 1921’de onaylanan Moskova Antlaşması’yla Ruslar Misakımilli’yi tanımakta, Milli Mücadele’ye Sovyet desteği kayda geçmekte, Kafkas Cumhuriyetleri ile (doğu sınırlarımızın ayrıntılı olarak belirlenip güvenceye kavuşacağı) bir antlaşma yapılmasının yolu açılmaktadır.
13 Ekim 1921’de Gürcistan, Azerbaycan, Ermenistan, Türkiye (TBMM) arasında imzalanan Kars Antlaşması halen yürürlükte olup, akit taraflar için hukuki ve siyasi bağlayıcılığı tartışmasızdır. Moskova Antlaşması’nın bir anlamda tekrarı ve tamamlayıcısı olan Kars Antlaşması’yla belirlenen sınırlar, bugün için de geçerli olup, her türlü tartışmanın dışındadır.
Moskova Antlaşması, Ankara’nın içinden geçilen sürecin yarattığı fırsatları, uluslararası ilişkilerin karmaşık denklemini, karşı tarafın beklentilerini ve ondan alınabilecekleri iyi okumasının başarısı olarak değerlendirilmelidir. Yine Moskova Antlaşması, uluslararası ilişkilerde duygusallığın ve hayalperestliğin değil, iki tarafın çıkarlarının dengelenebileceği bir yaklaşımın doğruluğunun bugün için de geçerli olduğunu göstermesi açısından çok önemlidir.
Türkiye’nin çok yönlü baskılarla bunaltıldığı, Lozan’ın kıyısından köşesinden delinmeye çalışıldığı bugünlerde, Ermenistan’ın, Türkiye’nin doğu sınırlarını garantiye alan Kars Antlaşması’na yönelik itirazlarının arka planı gözden kaçırılmamalıdır.
Diplomasi birikimleriyle, temsil yetenekleriyle, uzak görüşlülükleriyle, bu coğrafyada var olabilmemizin önemli dönemeçlerinden olan Moskova Antlaşması’nın mimarlarına saygıyla.