1975’in ilk ayları olmalı…
Benim başımda kavak yelleri, Kıbrıs’ta bahar yelleri…
Ya da tam tersi.
Girne’den Lefkoşa’ya dönüyorum. Beşparmakları, Boğaz’ı yeni geçmişim… Trafik sıkışık, çünkü hem hafta sonu hem eskilerin bildiği o eski yol, tek şerit.
Durduk… Hemen önümüzde ufak bir kaza olmuş, polisi, çekiciyi bekliyoruz. Allah bilir ne zaman açılır. Araçlardan indi herkes, geziniyor, bakınıyoruz.
Birden karşıdan ters yönden gelen eski model, sivil plakalı bir Mercedes araba durdu yanımızda, sürücü camı açtı, selam verip hatır sordu… Kimse yadırgamadı. Herkes aracın başına doğruldu, konuşup sohbet ettiler.
Ben ada’da “yeni” idim. Şaşa kaldım.
Çünkü eski Mercedes’in sürücü koltuğunda tek başına oturup aracı süren kişi Rauf Denktaş’dı.
OKTY Başkanı, yani devletin başı.
Rauf Bey, “geçmiş olsun” deyip ayrıldı. Ne önünde arkasında resmi plakalı başka eskort araçları vardı ne dekorumalar.
Herkes olağan karşılamış, bir tek ben şaşırmıştım.
75’de Kıbrıs öyleydi.
…
Aradan 45 yıl geçti ve 2020 oldu.
1996-98 arası görev yapmış olan bir eski Güvenlik Kuvvetleri Komutanı, emekli Tümgeneral Hasan Peker Günal, yeni seçilen Cumhurbaşkanı Tatar’a bir mektup yazdı. [i]
“…İkincisi, israf, şatafat ve halktan kopuş ile ilgilidir. Mesai sonrası sık sık karargâhımdan Girne’deki konutuma (12 Km.) koşa yürüye giderdim. Yılan Adası’ndaki konutuna aracıyla giden Sn. Denktaş beni gördüğünde bazen aracından iner, bir süre beraber yürür ve sohbet ederdik. Aldığımız bir istihbarat nedeniyle Sn. Denktaş’ın koruma sisteminde bir yoğunluğa gittiğim günlerden birinde, birlikte yürürken bana bunun gerekçesini sordu. Anlattım. Bana verdiği talimat şöyle oldu: ‘Hasan paşam, ben bu halkın lideriyim. Aldığınız bu tertipler halk üzerinde “halkından korkan bir lider” izlenimi yaratır; hoş karşılanmaz. Lütfen değiştirin’.”
“1998’de adaya ziyarete gelen T.C. Cumhurbaşkanı Sn. Demirel’in araç ve koruma hizmetinin KKTC hükumeti ve GKK tarafından karşılandığını da belirtmeliyim. Duyduğumuza göre size de bir saray yapılması önerisi getirilmiş. Ne yanıt verdiniz bilmiyorum; umarım teşekkür ederek hayır diyebilmişsinizdir. Eğer halkla aranıza bir saray ve uçsuz bucaksız korumalar koyarsanız, ezici çoğunlukla eğitimli olan Kıbrıs Türk halkını kaybedersiniz; sizi candan destekleyenleri bile”.
“Üçüncüsü, ülkenin kurucu önder ve değerlerine vefa ve saygı ile ilgilidir. KKTC’nin kuruluş yıldönümüne denk gelen dünkü ziyarette, ülkemde kurucu önderlerimize gösterilen vefasızlığın bir örneği yaşanmış; Dr. Fazıl Küçük’ün ve Rauf Denktaş’ın anıt mezarları ziyaret edilmemiş ve Kıbrıs Türkünü tutsaklıktan kurtaran Barış Harekâtının siyasi mimarı Bülent Ecevit’in adı bile anılmamıştır”.
Geçen yıllarla beraber Kıbrıs’ta esen yellerin bu kadar yön değiştirmiş olabileceğini tahmin etmiyorum.
Kıbrıs küçük yerdir. Görkemli, ahkâmlı, şaşaalı “yepisyeni” veya küçücük, eski, harap bir evde kimin oturduğunu, yedi sülalesini herkes iyi bilir.
Yeni bir Silihtar Hisarı yapılıp üzerine de 50 dönümlük yeni konut inşa edilse, yabancı devletlerin KKTC’yi tanımak için sıraya gireceğini mi düşünüyoruz acaba?
Hemen NATO’ya alacaklar, milli takımlarımız “milli maç” yapabilecek…dünyanın her yerinden/yerine “doğrudan” uçuş mu olacak?
Ne değişecek, nasıl değişecek; “üzerinde güneş batmayan” Böyük Britanya eski “Crown Colony”sine alâyı valâ ile Sefiri Kebir mi gönderecek? Amerika, Rusya Büyükelçilik mi açacaklar Lefkoşa’da?
Merkel’in apartman dairesinde, Boris’in sokak arasında bir evde oturduğunu bilmiyor musunuz?
Hollanda Başbakanı Rutte’nin ve İngiltere Başbakanı Cameron’un işlerine bisikletle gidip geldiklerini; Cameron’un başbakanlık konutundan parlamentoya kadar yürüyerek gittiğini, bakanlarının çoğunun da resmi makam araçları kullanmayıp işe metroyla gidip geldiklerini biliyor muydunuz?
Hasan Peker Günal’ın Tatar’a mektubu bana 1975 yılında Beşparmaklar’daki Denktaş’ı hatırlattı…
Allah Rahmet eylesin.