Cumhuriyet’te Millî Egemenlik esastır. Millî egemenliktir ki, bütün değerlerimizi ve geleceğimizi güvence altına alır. Ancak Millî Egemenliğin ve Cumhuriyet rejiminin önü engellerle doludur. Ne yazıktır ki, ülkemizde bu tehlikeler somutlaştı, gerçekleşti, Millet Egemenliği tahrip edildi. Bir restorasyon gerekliliği kaçınılmazdır.
● Atatürk diyor ki, egemenliğin kayıtsız koşulsuz milletin sorumluluğunda kalabilmesi için, halkın kendi yazgısını kendisinin eline alıp idare etmesi esastır; aksi halde millet şunun bunun oyuncağı olur. Ulusal hayatımız, tarihimiz ve geçmişteki yönetim şeklimiz bunun trajik kanıtlarıyla doludur. Kurtuluş Savaşı Türkiye’sinin doktrini halkçılıktı. Ben ve arkadaşlarım eğer yönetim halka teslim edilirse, bütün zorlukların ortadan kalkacağını düşünüyorduk.
Atatürk ekliyor: Millî egemenlik ve onun dokunulmazlığına kefil olan bugünkü idaremizin şekil ve mahiyeti; yalnız gelecek mutluluğumuzu değil, belki onurumuzu, namusumuzu ve bütün manevi niteliklerimizi güvence altına alır. Biz cumhuriyet idaresinden çok şeyler bekliyorduk: Bu idarenin verimli faaliyeti sayesinde, bütün harabeler mamureye ve bütün acılar gönenç ve mutluluğa dönüşecekti, gelecekten güvenle bekleyebilirdik bunu. Devam ediyor: Milletimiz; ulusal egemenliğini elinde tutarak, yazgısını bizzat yönetmeye devam ettikçe, kalkınması için gerekli her türlü kaynağı, sermayeyi, uzmanlığı, kurumları, her şeyi bulabilecektir. Cumhuriyet Türk vatanını yüzyılların birikmiş idari kötülüklerden kurtaracaktır.
●Ancak önündeki engeller de pek çoktur Cumhuriyet yönetiminin: Uluslararası engeller, türlü baskılar ve bunalımlar… Siyasetin, hemen tümüyle paraya bağlı bir iş haline gelmesi… İletişim araçlarını, basın yayını, kültür ve eğitimi denetimi altına alanlar, para sahipleri ve şirketler…. Seçim yasası veya siyasi partiler yasasının bunların bilgi ve denetimi dışında değiştirilememesi… Parti ve kişilerin medyanın yaygın gücüyle yüceltilmesi ya da aşağılanması…Bu demektir ki, milletimizi ikbale götürecek olan yönetim şeklimiz için, yani Millî Egemenlik düzeni için tehlikeler hep oldu ve olacaktır da… Ama ben her şeye rağmen demokrasinin, çok partili yapısıyla Türkiye’ye de geleceğine kuvvetle inanıyordum. Fakat aynı zamanda bu güzelim yönetim biçimini yozlaştıracak, onu anlamsızlaştıracak, hatta halkın gözünden düşürecek kişi ve partilerin de çıkacağını görüyordum.
Bu dediğim ne yazık ki, gerçek oldu: Onca yıl sonra bugün Türk Ulusu kendi kendini yönetme iradesini neredeyse kaybetmiş bulunuyor. Millî egemenliği halkın adına kullananlar zamanla oligarşik yönetim biçimine saptılar. Egemenlik kayıtsız koşulsuz millete ait olması gerekirken ne parti içi demokrasi ne de temsilde eşitlik sağlanamadı. Egemenlik parti başkanları ile onların dar çevrelerinin eline geçti. Türkiye’yi Türklük bilincinden yoksun, etnik ve dinsel özürlü, son dönem Osmanlı mantığına sahip politikacılar yönetmekte! Ülkeyi yönetmeye talip partilerde ve en önemli makamlarda, basının köşe başlarında Vahdettinlerin, Ali Kemallerin, Damat Feritlerin, Dürrizade Abdullahların, Kambur İzzetlerin ruhları görülüyor.
Atatürk gençliğe sesleniyor: Her şeye rağmen, egemenliğin ve yönetimin millete ait olduğu ilkesi üzerinde titre, onun korunması bütün gayretini göster. Gözün hep Türkiye’yi yönetenlerin üzerinde olsun. Cumhuriyet’in bugün ve gelecekte her türlü tehlike ve saldırıdan korunmuş bulundurulmasının en yüce bir millet ve vatan görevi olduğunu, en esaslı bir kanaat ve siyasi amaç olduğunu unutma! Kuvvetle inanıyorum ki, milletimiz, kutsal egemenliğine karşı yönelen her tehlikeyi kesinlikle kahredecektir.
Kaynak: Cihan Dura, Ataname, Doğu Kitabevi, İst., 2019