İnsanlık tarihi bir açıdan aldatılma, aldanmanın da tarihi gibidir. Yerzüzünde kişioğlunun yaşamı, bireyin içindeki şeytanın aldatması sonucu “aldanma” ile başladı. Daha sonraki zaman ve dönemlerde şeytanlaşan bireylerin bireysel, yahut örgütlü kurumsal olarak kişi ve toplumları aldatmalarıyla devam etti. Bu aldatma ve aldanmalar dinsel, sosyal, kültürel, siyasal, ticari ve başka alanlarda da sürdü ve sürmekte…
Aldatma işi kasıtlı, amaçlı ve planlı olarak dünya egemenliği iddiasında olanlarca, XV. yüzyıldan günümüze küresel çapta devam etmektedir. Emperyalist, küresel aldatma dünya insanlığını hedef aldığı için zihinlere hitapla, akıl tutulmasına uğratılmış, kafaları her konuda karma-karışık aptallaşmış bireylerin sayıları milyonları ve milyarları aşıyor. Aynı şekilde biyolojik yapıdaki midelere hitapla da genetiği değiştirilmiş değişik beslenme ürünleriyle bağımlılık oluşturarak kişiler bir başka yönden tutsak kılnmak üzere aldatılıyorlar. Kişi, aldatılma ile aldanmaktan kendini korumak zorunda, kendini koruyamanlar, hem zihinlerinden hem midelerinden tutsak kılınarak insanca ve uygarca yaşamaktan uzaklaştırılmış oluyorlar. Aldatılma ile aldanma amaçlı yapılan algı operasyonları yoluyla muhatap birey ve toplum “hayvanlaştırma ve aptallaşmaya” yönlendiriliyor. İşte bu konuyu hem Kur’an hem müspet bilimler ışığında ele alan, çok Değerli Arkadaşım Prof. Dr. Bayraktar Bayraklı Bey tarafından yapılan/yazılan “Aldatmak Ve Aldanmak”[1] adlı değerli bir araştırma bugünkü yazımın konusu olacak.
- Kitapta Ne, Hangi Amaçla Ele Alınıyor?
Sosyoloji ve ilahiyat dallarında akademisyen ve uzman olarak onlarca Kur’an odaklı tefsir, meâl ve konu konu Kur’anca eserleriyle kamuoyunda iyi bilinen/tanınan Yazarımız Prof.Dr. Bayraktar Bayraklı Bey, Önsöz’de kitabını kısaca şöyle tanıtıyor:
“İnsan denen varlığın yaşam serüveni aldanmakla başlamıştır. İnsanın iblise/şeytana ilk aldanışı o zaman başlamıştı. Daha sonraları,
– İnsan insanı aldatmaya başlamış,
– Hatta Allah’ı aldatma yoluna bile gitmiştir.
– Zaman içinde aldatmanın çok farklı türleri ortaya çıktı.
İşte biz, bu kitabımızda, aldanma ve aldatma konusunu ele alarak, öncelikle Müslümanlara bir bilinç kazandırmayı amaçladık.”(s.7)
- Kitapta ALDATMA, Dört Ana Başlık Altında Ve Şu Alt Başlıklarla İnceleniyor
- Bölüm, İnsanın Kendini Aldatması
Şirk, Kendine Zulmederek, İnkâr, Nifak, Körlük, İhanet, Taklit, İyilikten Önce Kötülüğe Koşmak, Gizlemek – Satmak, Dost ve Düşmanını Bilememe, Zan / Sanı, Öğüde Yüz Çevirmek,
Nankörlük, Allah’ın Bildiği Şeyleri Gizlemek, Sapıtarak, Nefsinin Aldatması, Tuzak Kurmak(s.17-192).
- Bölüm, İnsanın İnsanı Aldatması
Allah’a İftira Atarak, Siyasilerin Halkı Aldatması, Döndürülerek, Zalimler Zalimleri Aldatır, Münafıklar Aldatırlar, Bazı Kitap Ehli, Müminleri Aldatabilirler, Kâfirlerin Aldatması, Ticaret Yolu ile Aldatma, Verdiği Sözde Durmamak Aldatmaktır,
Cinsellik Açısından Aldatma, Çağırarak Aldatmak, Yalan Yere Allah’ı Şahit Göstererek, İftira Atarak Halkı Aldatmak(s.195-372).
III. Bölüm, Şeytanın Aldatması
Vesvese Vererek, Kendine Kul Yaparak, Pay Alarak Aldatır,
Köklerinden Kopararak, Haram Yedirtip Kendine Tâbi Kılarak, Sahte Ümitlerle Sürükler, Allah İle Aldatarak, Davranışı Süsleyerek Aldatır, Ayağını Kaydırarak, Çağırarak ve Vaat Ederek, Ayartarak Aldatır, İnsan, Şeytanı Dost Edinir, O da Onu Aldatır, Korkutarak Aldatır, Takip Edip Azdırır(s.376-466).
- Bölüm, Dünya Hayatının Aldatması
Dinini Oyun ve Eğlence Edineni, Allah’ın Ayetlerini Alaya Almak, Allah’ın Vaadinin Hak Olduğuna İnanmamak, Dünya Hayatını Tercih Etmek, Dünyayı Ebedî Görmesi, Dünya Hayatının Süsüne Aldanırsın(s.470-493).
- Gün 24 Saat Kişiyi, İçindeki Şeytan Tarih Boyunca Hangi Temel Vaat İle Aldatıyor?
İblisin/Şeytanın, kadın-erkek kişileri nasıl aldattıklarını Yüce Allah, Kur’an’da ele alarak, geniş ve çok açık bir şekilde yüzlerce ayette açıklamaktadır. İblisin, yani şeytanın insanla ilk teması, Hz. Âdem ile oldu. Kur’an’da yer alan Âdem İblis temsili anlatımında İblisin, Âdem’i ilk aldatmasından sonraki durum özetle şöyledir: Rabbi’nin, Âdem’e öğretileriyle ilk bilgilenmiş insanın (Bakara/31) bu farklı konumuyla ona boyun eğmesi buyruğuna İblis uymayınca, Yüce Allah, onu sorguladı ve emrini yerine getirmesinde onu neyin engellediğini sordu (A’râf/12). İblisin verdiği cavabın ardından Yüce Allah, onu kovdu. İblis de Âdem ve neslini yoldan çıkarmak için kıyamete kadar izin istedi.. Yüce Allah da izin verdi. İşte o zaman, insanları nasıl etkileyeceğini de söyledi(A’râf/12-16).
(a) İblis, insanları nasıl etkileyip aldacaktı?
“… ‘Onları saptırmak için, senin doğru yolunun üstüne oturacağım’ dedi”(A’râf/16).
“Sonra onlara elbette önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından sokulacağım ve sen onların çoklarını şükredenlerden bulamayacaksın.”(A’râf/17)
“İblis: ‘Senin şanına andolsun ki, ihlaslı kulların hariç, onların hepsini azdıracağım,’ dedi.”(Sâd/82-83)
Bu ayetlerin anlamı, insanla iblis/şeytan arasında kıyamete kadar sürecek olan bir mücadelenin başladığıdır. İçimizdeki cin şeytanı İblis ile dışımızdaki insan şeytanlarının kadın-erkek insanı mağlup etmek için hangi yolları kullandığını Yüce Allah, Kur’an’da kıyamete kadar insanlığı uyarmak, bilgilendirmek için yüzlerce ayetle açıklamaktadır. Sayın Prof. Dr. Bayraktar Bayraklı Bey de, şeytanların uyguladıkları aldatma yöntemlerini, Kur’an’dan ilgili ayetleri ele alarak “Aldatmak ve Aldanmak” adlı değerli kitabının üçüncü bölümünde ayrıntılı olarak anlatmaktadır(bkz. s.376-466).
(b) İblis/Şeytanın insanı/Âdem’i ilk aldatma şekli vesvese vererek olmuştur
“Ama şeytan ona vesvese verip; ‘Ey Âdem! Sana
– Sonsuzluk ağacını ve
– Çökmesi olmayan bir hükümranlık göstereyim mi?’ dedi.”(Tâhâ/120)
Halk arasında dolaşan ve bazı okur-yazardan kaynaklanıp gelen anlayışa göre iblis/şeytan, Hz. Havva’yı önce etkileyip kandırmış, Havva da yedikten sonra Âdem’i kandırıp yemesine neden olmuştur. Ayetten anlıyoruz ki bu haber, yanlıştır ve iblis/şeytan ilk önce Hz. Âdem’e vesvese vermiştir. A‘râf/20’ye göre de, ikisine birden vesvese verip onları etkilemiştir.
Ortalıkta dolaşan iddia, günümüzdeki Kitab-ı Mukaddes’in Yaratılış bahsinden gelmektedir. Kadını aşağılamak için kullanılan bu haberin gerçekle hiçbir ilgisi yoktur(bkz. s.376).
(c) İblis/şeytanın insanı aldatmasındaki iki değer/tutku nedir?
Şeytanın vesvesesinde insan için önemli olan iki değer/tutku yer almakta ve şeytan onları istismar etmektedir.
Bunlardan birincisi “ebedîlik duygusu”dur.
Şeytan, ebedîlik duygusunun eşiğinden girip Hz. Adem’i etkilemiştir. Ebedîlik ağacından kasıt, Hz. Âdem’i ebedî olarak cennette tutacak olan ağaçtır. İblis/Şeytan ona: “Bu ağaçtan yersen ebedî olarak cennette kalırsın’’ demişti.
Bundan şunu çıkartıyoruz diyor, Prof. Dr. Bayraktar Bayraklı Bey:
İnsan, niçin haram lokma veya kul hakkı yer?
Çünkü kazanmış olduğu servetin kendisini bu dünyada ebedileştireceğini zanneder. Bu ebedîlik duygusu ona bu günahı işletir. Hz. Âdem’de de böyle oldu; kıyamete kadar insanların bir kısmı da muhtemelen böyle davranacaktır. Bu bir yazgı, yani kader değildir ama, ebedîlik duygusu bütün insanlarda vardır.
Yüce Allah, bu olguyu bize Kur’ân ile anlatmakla şunu söylüyor: Atanız Âdem ebedîlik duygusuna aldandı, siz bu duygu ile şeytana kanıp da dünyaya tutku ile bağlanıp haram lokma yemeyin. Sonra, bu dünya tutkusu sizin mutluğunuzu alıp götürür.
Aldanmaya neden olan ikinci tutku, “tükenmeyen iktidar” hırsıdır. İktidar, hükümranlık, yani makam hırsı insanı yanlışa götüren ikinci duygu olmaktadır. Ebedîlik tutkusu ile makam, yani tükenmeyen iktidar hırsı ve tutkusu, insanın hayatını altüst etmektedir.
İnsanın gönlünden en son çıkan şey makam, iktidar hırsı, yani tutkusudur. Onun için, Yüce Allah bizi terbiye ederken, iktidar hırsının insanı ne hale getirdiğini Hz. Âdem örneği ile anlatmaktadır. Siyasi erki elinde tutmak ve tükenmeyen, zeval bulmayan güce sahip olmak hırsı, insanlığa ne kadar kan akıttırmıştır!
Kitab-ı Mukaddes’in Genesis kitabının 1-9. cümlelerinde ebedilik ağacı, “iyi ile kötüyü bilme ağacı” olarak takdim edilmektedir. Bu doğru değildir. Bu ağaç, “haram lokma” kavramını temsil etmektedir. Yüce Allah, bu ayetle bize, “insanın biyolojik, yani maddî yapısı ne denli sınırlı ise, tutkuları, istekleri, hayatı ve bilgi edinme kapasitesi de o kadar sınırlıdır” bilgisini öğretmektedir. Bu dünyada insan için sonsuzluk, ebedîlik ve tükenmezlik kavramları geçersizdir. Sonsuz nimet ve tükenmeyen iktidar, insan için bu dünyada sahip olunamayacak şeylerdir. Ama onların peşine takılmak, insanı şeytanın oyuncağı haline getirecektir. Zaten iblis/şeytan, insana yaklaşıp onu etkileyebilmek için, bu tür duyguları veya tutkuları kullanmaktadır(bkz. s.377).
İnsanoğlu, çökmeyecek bir hükümranlığa sahip olmak için kan akıtıp bozgunculuk yapmış, yapıyor ve yapacaktır. Yüce Allah, bu anlatımla, insanın ebedîlik tutkusu ile tükenmeyen iktidar hırsını disipline edip terbiye etmektedir.
Bu konuyu Kur’an’dan ilgili diğer ayetlerle daha geniş bir şekilde ele alan Yazarımız şöyle devam ediyor:
“Allah: ‘Ey Âdem! Sen ve eşin cennette yerleşip dilediğiniz yerden yiyiniz. Ancak şu ağaca yaklaşmayınız! Sonra zalimlerden olursunuz.’ buyurdu. Derken şeytan, birbirine kapalı ayıp yerlerini kendilerine göstermek için onlara vesvese verdi ve: ‘Rabbiniz size bu ağacı
* Sırf melek olursunuz veya
* Ebedî kalanlardan olursunuz diye yasakladı’ dedi.
Ve onlara:
* ‘Ben gerçekten size öğüt verenlerdenim’ diye yemin etti. Böylece onları hile ile aldattı.
Ağacın meyvesini tattıklarında, ayıp yerleri göründü ve cennet yapraklarından üzerlerine örtmeye başladılar. Rableri onlara:
– ‘Ben size o ağacı yasaklamadım mı ve
– Şeytan, size apaçık bir düşmandır, demedim mi?’ diye nidâ etti.”(A’râf/19-22)(s.378)
- İblis/Şeytan Kimleri Aldatamaz?
Şeytanın işi aldatmak olduğuna göre, vaadleri de sahtedir. O, Allah’ın adını kullanarak insanları aldatır:
“O aldatıcı şeytan, sizi Allah ile aldatmasın”(Fâtır/5).
Yüce Allah ayetin sonunda, şeytanın, insanlara aldatmaktan başka bir şey vaat etmediğini söyleyerek, insanları bilinçlendirmekte, onun bir sahtekâr olduğunu, verdiği sözde durmayacağını ve böylece onun tuzağına düşmenin büyük kayıp olacağını insana öğütlemektedir. Zaten dinin ana amaçlarından biri de, şeytanın ALDATICILIĞINA karşı insanı mânen silahlandırmak, yani doğru bilgilerle güçlendirmektir.
“Benim kullarıma gelince, senin onlara gücün yetmez. Vekil olarak Rabbin yeter.”
Yüce Allah’ın, “Benim kullarım” derken kastı, ihsan edip ihlâsa ulaşanlardır. Zaten iblis/şeytan şöyle demişti:
“Senin mutlak kudretine yemin ederim ki; onlardan ihlâsa erdirilmiş kulların bir yana, hepsini mutlaka azdıracağım, dedi”(Sâd/82-83).
İşte muhlis, muhsin, muttaki denen aklıselim/kalbi selim insanlara, iblis/şeytanın gücü yetmemekte, onları etki alanına alamamaktadır. Aklıselim olanlar iblis/şeytanın manyetik alanına girmediklerinden, şeytan onları kendine çekememekte, aldatamamaktadır(bkz. s.426).
Arabada biri ileri, diğeri geri olmak üzere iki vites olduğu biliniyor. Yine bilinmektedir ki arabada, aynı anda hem ileri hem geri vites aktif olamaz. Yani araç, hem ileri istikamete hem de geri yöne aynı anda hareket halinde olamaz.
Şems/8’de, kadın-erkek her kişide yaratılışta hem fücûra (şirke, şerre, şeytanlığa) hem takvâya (tevhide, hayra, barış ve adalete) yetenek vardır. Bunlardan fücûra olan yetenek, kötüye yönlendiren (emmâre) nefis (Yûsuf/53), yani özel adıyla İblis’tir. Kişinin takvâya olan yeteneği işletilmeye hazır potansiyel selim aklıdır. Kadın-erkek her kişi, içindeki şeytan iblisin yönlendirmesine/vesvesesine uymaz, onu uygulamazsa, iblis derhal devreden çıkar. Çünkü iblisin/şeytanın zorlayıcı yaptırım gücü yoktur. Kişi, içine doğan ilk sese, diline gelen ilk söze, beyninde uyanan ilk fikre itibar etmez, onu davranış haline getirmek üzere uygulamazsa, iblis devreden çıkıyor. İşte o zaman kişi potansiyel selim aklını işletir, selimleştirirse, aklıselim sahibi, yani muhles/ihlâslı kişi olur. İçimizdeki şeytan İblisin de “muhlesîn/aklıselim sahibi kullarına gücüm yetmez” diye azdırmakta, saptırmakta, yoldan çıkarmakta istisna olarak gösterdiği kişi budur. Tıpkı arabada aynı anda hem ileri hem geri vitesin aktif olamayacağı gibi.. Kişide iblis egemen ise, ondan hayra yönelik bir davranış söz konusu olamaz. Kişide aklıselim egemen ise, o kişide şirke, şerre, şeytanlığa yöneliş asla olamaz.
İnsanlar, iblisi/şeytanı vekil edindiklerinde, onun etkisi altına girmektedirler. Onun içindir ki, ayetin sonunda “vekil olarak Rabbinin yeterli olacağı”na dikkat çekilmektedir.
Aklını selimleştirerek Allah’ın vekâletine sığınan, O’na dayanan insanın üzerinde şeytanın hiçbir yaptırımı olamaz(bkz. s.426).
İhlâs Sahibi, Muhles Olmanın Anlamı Nedir?
(a) İhlâs sahibi olmanın bir anlamı, dini sadece Allah’a tahsis etmektir.
“Bana, dini Allah’a hâlis kılarak O’na kulluk etmem emrolundu”(Zümer/11).
(b) İhlâs’ın bir başka anlamı da iblis/şeytanın etki alanından kurtulmak, şeytanın etkisi/yönlendirmesi altında kalmamaktır.
“Senin mutlak kudretine yemin ederim ki; onlardan ihlâsa erdirilmiş kulların bir yana, hepsini mutlaka azdıracağım, dedi”(Sâd/82-83).
(c) Günümüzde ihlâs sahibi insan, “kâmil insan” anlamına gelmektedir. “Muttaki ve muhsin” olma özelliklerini kendinde toplamış insana “ihlâs sahibi kişi” denmektedir.[3] Tüm Allah Elçileri hep bu özelliğe sahip kişilerdi.
Kişinin takvâya olan yeteneği, işletilmeye hazır potansiyel selim akıl olduğuna göre, aklını selimleştiren kendini takvalı, yani muttaki kişi konumuna getirmektedir ki, sözü edilen “kâmil insan”, aklıselim sahibi olan kişi demektir.
Özetleyecek olursak; iblis/şeytanın etkisinde kalmayan “ihlâs sahibi kişi”nin özelliklerini şöyle söyleyebiliriz. İhlâs sahibi insan, aklına/beynine, inancına yabancı bilgi ve inancın karışmasını engelleyen, içindeki şeytan iblisin/şeytanın yönlendirmelerine kulak asmayan kişidir. Bu insan saf, katıksız inanca sahiptir. İhlâs sahibi insan (muhles), Allah’ın yolu olan sıratı müstakim üzere olan ve öylece yücelip Allah’a ulaşan kişidir.[4]
- Aklı İşleterek, Şeytanı Düşman, Allah’ı Rab Edinmek, Dine/İslam’a Girişin Olmazsa Olmaz İlk Şartıdır
(a) “Ey Âdemoğulları! ‘Size şeytana tapmayın, o sizin apaçık bir düşmanmızdır’ demedim mi?”(Yâsin/60)
Yüce Allah, bütün insanlara elçiler aracılığıyla bunu bildirmiştir. Söz konusu ayet, evrensel manada bir mesajı ifade etmektedir.
– Şeytan, insanın amansız düşmanıdır,
– Onun için ona tapınılmaması gerekiyor.
– Şeytan, düşmanlığının en son noktasında kendisini tanrı olarak insanlara kabul ettirip kendisine taptırır.
Günümüzde biz bunlara “satanist” diyoruz. Satanistler şeytanın emrine göre hareket edip, onu ilâhlaştıranlardır. Meryem/44’e göre, Hz. İbrahim’in babası şeytana tapıyordu; dolayısıyla satanistlerden biri olmuştu. Demek ki, satanistliğin, yani şeytana tapınmanın kökleri oldukça eskilere dayanmaktadır, diyen Sayın Prof. Dr. Bayraklı Bey, konuya şöyle devam ediyor:
Ayette geçen ‘ahd kelimesi, “vasiyet etmek, söylemek ve bildirmek” demektir. “Apaçık düşman” ifadesinde yer alan mübîn kelimesi, “ortada olan, kesin, apaçık ve teceddüdü olmayan” anlamlarına gelmektedir. Demek ki, bir önceki ayette geçen günahkârlar, şeytana tapanlardır. Şeytan “haktan uzak düşen” anlamına geldiğinden, ona tapanları da haktan uzaklaştırmaktadır. Buradaki “şeytan” kavramının içine, insanları haktan uzaklaştıran ne varsa girmektedir.
(b) “Bana kulluk ediniz, doğru yol budur, demedim mi?” (Yâsin/61)
Bu iki ayet arasında bir ilişki kurduğumuzda şu esası yakalamamız mümkün olacaktır: Yüce Allah, bilgilendirmesini,
* Önce olumsuzlardan uzaklaştırarak yapmakta,
* Ardından, inanılması gerekeni öğretmektedir.
– Önce, şeytanı düşman edinip ona tapılmamasını söylemekte ve
– Ardından, kendine tapılmasını emretmektedir.
Şirkin kirini gönülden temizledikten sonra kendisine kulluk edilmesini istemektedir. Çünkü Yüce Allah, şirk kiri ile kaplı olan bir gönüle girmez.
Bakara/256’daki
* Önce Tâğût’u inkâr,
* Sonra Allah’a iman İslâm’ın inanç ilkesini ortaya koymaktadır. “Lâilâhe illallah” cümlesi de aynı içerikte bir üsluba sahiptir.
Diğer taraftan Yüce Allah “doğru yol”un ne olduğuna kısa ve net bir tanım getirmektedir:
Doğru yol, “sadece ve sadece Allah’a kulluk etnıek”tir.
Her iki ayetten şu sonuca da ulaşabiliriz: Bu ayetlerde, ilâhiyat eğitiminde veya din eğitiminde önemli bir metot gündeme getirilmekte ve bunun;
* Önce insana düşmanını tanıtıp onu şirkten uzaklaştırmak,
* Ardından, kime kulluk edeceğini öğretmek olduğunu ortaya koymaktadır.
– Allah’a giden yol, şirkten temizlenmekle başlar,
– Allah’a tapınmakla ilerler.
O zaman, Yâsîn/59’a dönersek diyebiliriz ki “günahkâr” diye çevirdiğimiz “mücrimler”, Allah’a tapınmayan ve bu nedenle doğru yolu bulamayanlardır.
(c) “Yemin olsun, şeytan içinizden birçok nesli saptırmıştı. Hâlâ AKLINIZI kullanmayacak mısınız?” (Yâsin/62)
Yüce Allah bu ayette insanlara, geçmişte şeytanın insanlara neler yaptığını anlatarak eğitimine devam etmektedir.
Geçmiş nesilleri şeytan aldatıp yoldan çıkarmıştır. Ayette geçen cibill kelimesi “çok kimse” demektir. Ama biz bunu “nesiller” olarak çevirmeyi uygun buluyoruz. Yüce Allah, insanların, geçmiştekilerin helâkine bakarak akıllarını çalıştırmalarını istemektedir. Geçmiş nesillerin helâki onların akıllarını başlarına devşirmesini sağlamalıdır. Buradan anlıyoruz ki, Yüce Allah, insan aklına hitap etmekte, aklın kullanılmasını istemekte, daha önce Tâha/128’de belirttiği gibi aklın, geçmişin tarihsel olgularından ders almasını öngörmektedir.
Böylece bu ayetlerde,
* Şeytanı düşman edinmek,
* Allah’a kulluk etmek ve
* Aklını kullanmak gibi, dinin en önde gelen konularının gündeme getirilip öğretildiğini görüyoruz. İşte, mücrim denen günahkârlar, bunlar, yukardaki üç eylemi yapmayanlardır. Demek ki mücrim, “şeytanı düşman edinmeyen ve ona tapan, Allah’a kulluk etmeyen ve aklını kullanmayan”dır.
(d) “İşte bu, size vaat edilen cehennemdir. İnkârınız nedeniyle bugün oraya girin.”(Yâsîn/63)
Şirk, şeytana kulluk, Allah’a tapınmamak ve aklını kullanmamak cehennemdir(s.402-404).
– İnsanları beyninden kötülüklere/fücûra yönlendirenin içimizdeki cin şeytanı İblis;[5];
– İblisin yönlendirmelerini uygulayan kişinin insan şeytanı;[6]
– İnsan şeytanlarının örgütlü/kurumsal/küresel ölçekte oluşturduğu şeytan/şeytanlığın ise Tâğût olduğunu[7] Kur’an’dan öğreniyoruz. Dünyada;
* Aklını kullanmayarak şeytanı tanrı/rab, şirki/şerri /şeytanlığı din ve yaşam biçimi edinen mücrimler,
* Aklını selimleştirerek Allah’ı Rab, Kur’an’ı inanç/din ve yaşam biçimi edinen muhles, muttaki, mümin, muhsin, salihler olmak üzere birbirine zıt iki tür karakter, iki tür dünya görüşü olduğu bilinmektedir.
Bu açıdan bakıldığında Ortadoğu coğrafyasında yirmi iki ülkenin haritasını değiştirmeyi amaçlayan küresel BOP uygulaması, “şeytani mi, yoksa rahmani midir”,yani insanlığın hayrına mıdır, diye değerlendirmek gerekmez mi?
Değerli Kur’an araştırmacısı/bilgesi Prof. Dr. Bayraktar Bayraklı Bey’in “Aldatmak ve Aldanmak” kitabını, bireysel ve toplumsal bağlamda çağımızdaki en büyük aldatma planının anlaşılmasında ve aldanmaktan artık kurtulmanın zamanının geldiğini görmek için yeterli önem ve değerde olduğu düşüncesindeyim.
Yazarımız Saygıdeğer Prof.Dr. Bayraktar Bayraklı’ya takdir ve teşekkürlerimizi sunarken, kendisine daha nice Kur’an’dan Kur’anca kitap çalışmaları için Yüce Allah’tan sağlık ve kolaylıklar temenni ediyorum.
Siz Değerli Dostlarımıza da böylesine önemli bir eseri okumanızı öneriyorum.
Sedat Şenermen
Kaynakça
[1] Prof.Dr. Bayraktar BAYRAKLI, Aldatmak ve Aldanmak, İstanbul, Aralık, 2023, Düşün Yayıncılık. [2] İhlâs/Muhles/Hulûs sözcüklerinin anlamı ve Kur’an’daki kullanımları için bkz. Prof.Dr. Bayraktar BAYRAKLI, Yeni Bir Anlayışın Işığında Kur’an Tefsiri, İstanbul, 2008, Bayraklı Yayınları, cilt:10, s.349-352. [3] Prof.Dr. Bayraktar BAYRAKLI, Yeni Bir Anlayışın Işığında Kur’an Tefsiri, İstanbul, 2008, Bayraklı Yayınları, cilt:12, s.149. [4] B.BAYRAKLI, Yeni Bir Anlayışın Işığında Kur’an Tefsiri, cilt:10, s.349. [5] Bkz. Yûsuf/53; Kehf/50. [6] Nâs/6. [7] Bakara/256.