Sina Akşin’in “Kısa Türkiye Tarihi”ni okurken satırların altını çizmiş, sayfa kenarlarına notlar almışım.
İlk sayfanın üstüne de şunu not etmiş, “Kısa Ordu Tarihi”; sonuna da (?) soru işareti koymuşum.
Gerçekten çok kısa olacak…
Eski bir yazımızdan alıntılar yaparak, “Muavenet” ile başlayalım.( [i] )
“2 EKİM 1992 tarihinde Türk Deniz Kuvvetleri’ne ait ‘TCG MUAVENET’ muhribi, katıldığı NATO tatbikatının ara safhası bittikten sonra, intikal seyri esnasında ABD’nin SARATOGA gemisinde atılan iki güdümlü mermi ile vurulmuştu. Gemiden atılan iki adet SEA SPARROW füzesi geminin köprü üstüne isabet ederek havaya uçurmuş, geminin beyni konumundaki köşk oranlamayacak derecede hasara uğramış ve gemi komutanı Dz. Kur. Yb. Kudret Güngör, vardiya subayı Dz. Tğm. Alpertunga Akan, Tls. Astsb. Çvş. Serkan Aktepe, telefoncu ikmal çavuş Mustafa Kılınç ve topçu er Recep Akan olmak üzere beş Türk denizcisi hayatını kaybetmişti.
Dönemin Deniz Kuvvetleri Komutanı Emekli Oramiral Vural Beyazıt, sonradan bir dergiye şunları söyleyecekti;
‘Olaydan sonra NATO Başkomutanı, Ankara’ya Genelkurmay Başkanı’na geçmiş olsuna geldi. Şimdiki ABD Genelkurmay Başkanı Shali Khasvilli. Genelkurmay Başkanı beni de çağırdı. Benim içim kan ağlıyor. Shali Khasvilli, ‘Bu kazadan dolayı büyük üzüntülerimi bildiririm’ dedi. Ben, ‘Daha kaza olup olmadığı belli değil. Bir tahkikat yapılır. Kaza olup olmadığı ortaya çıkar. Şimdilik kaza demeyelim. Bir olay olarak bunu kabul edelim, belki kasti olabilir’ dedim. Adam, benim sözüme müthiş bozuldu. ‘Biz müttefikiz, bunu kaza olarak yorumlamak lazım’ dediyse de, biz dinlemeyip oradan ayrıldık.’
Dönemin Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş’in de konu ile ilgili anlattıkları şöyledir;
‘O günleri şöyle gözlerimin önüne getirdim. Vural Paşa, Komutanım dedi, Muavenet muhribini bir Amerikan gemisi vurdu. Ne oldu? Efendim dedi, Sparrow’la. Nasıl olur… Tatbikatın ara safhasındayız dedi. Yani durum alma. Bir ara verilmiş yani bir eğitim için mevzi almak için gidiyorlardı. Nasıl olur Vural Paşa dedim? Şehidimiz? Maalesef. Patlama? Hayır. Nasıl vurdu? Sea Sparrow’la. Hava hedefine karşı kullanılabilir. Köprü üstünden vurulmuş. Komutan da orada. Olacak şey değil. Bunu tahkik edelim. Tahkikat heyeti kuralım dedim. Vural Paşa da olayın üzerine gitti. Çok uğraştı. Sea Sparrow’lar çok kontrollü füzelerdir. Anahtarları var onun. Emniyet, açma, atış durumuna getirme(on-off) düğmeleri var. Bu harekat odasına da bağlı. Şimdi orada da bunun kontrolü var. Ateşleme için evvela bir şeyi açmak lazım. Ateşlenene kadar birkaç işlemden geçmesi gerekiyor. Evvela bunu ‘on’ durumuna getireceksin. Savaş Harekat Merkezi’nde amiri var. Bir komutanı, bir kumandanı var. Hatta ve hatta bu gibi şeylerde, grup komutanı, komodora kadar gider. Bütün bunlar aşılmış. O zaman dedim ‘acaba yanlış bir ateşleme mi olmuş?’ Tabii Beyazıt Paşa iyi bir denizci, ‘Komutanım,’ dedi, ‘böyle şey olmaz!’ (4 Mayıs 1996, Aksiyon Dergisi, Arda Sualp)
Uzmanlara göre ‘Sea-Sparrowlar basit bir topun namlusundan çıkan ve bıyık bükümü ile yönü ve mesafesi verilen bir gülle değildir. Sea-Sparrow gerek rampasında gerekse hedefine uçarken görevini tüm koordinatları ile en ince ayrıntılara kadar bilen akıllı ve çok yetenekli bir füzedir. Hareketli düşman hedeflerini takip eden radar sisteminin sağladığı bilgiler, mikrondan daha küçük zaman aralıkları içinde; yönü, uzaklığı ve tüm koordinatları ile birlikte merkezi işlem ve mermi takip sistemi aracılığı ile rampada atışa hazır bekleyen akıllı Sea-Sparrow’a sürekli yüklenir. Sea-Sparrow ateşlendikten sonra hedefi vuracağı ana kadar oluşan çemberi içinden mikrondan daha kısa sürede kesiklik göstermesi atışı başarısız kılar. Özel bir hedefi olmayan füze kendi emniyet sistemi ile kendini imha eder. Yani hedefe kazara gitmez. Hedefe ancak ve ancak bilerek ve kasıtla gidilir. Bu olayda Saratoga tüm elektronik ve bilgisayar sistemiyle cinayetin katilidir. Bu bilerek ve kasıtla seçilmiş hedef atışıdır’.
Olayın bir kaza olmadığı, Amerikalı Avukat Kirk A. Guidry’nin TCG Muavenet Davası davacılarına yazdığı mektupta daha da belirginleşiyordu. Guidry mektubunda davanın ‘hukuksal dokunulmazlık’ kapsamına alındığını yazıyor ve davanın düştüğünü şöyle haber veriyordu:
‘Sayın müşterilerim!
Büyük bir üzüntü ile size iletmek zorundayım. 3 Ocak 1996’da davanızı yürüten yargıç davayı iptal etti. Lütfen şunu anlayınız ki bütün gücümüzü kullanarak bu kararı değiştirmeye çalışacağız. Yargıç ‘görüşülmez’ veya başka deyişle hukuksal dokunulmazlık (nonjusticiabilitiy) hukuk doktrinine dayanarak iptal kararını verdi. Bu doktrine göre mahkemeler, devletin diğer bakanlıkların yetki alanlarına tecavüz etmez. Yargıç, eğer bu davayı değerlendirmeye karar verdiyse ABD hükümetinin olaydaki sorumluluğunu araştırırken, ABD Deniz Kuvvetleri’nin eğitim prosedürlerini denetlemek zorunda kalacaktı ve dolayısıyla ABD Deniz Kuvvetleri’nin, yani ABD Hükümeti’nde başka bir bakanlığın işine karışmış olacaktı. İşte bu yüzden bu dava görüşülmez diye kararını verdi. Tabii ki bu konuda bizim yorumumuz, yargıcın fikrinin tam tersidir. Biz yargıca bu davaya ‘hukuksal dokunulmazlık’ doktrininin uygulanmaması için, belli kanunlara aykırı olduğuna dair veriler sunmuştuk. Ama maalesef yargıç, bizim fikrimizi kabul etmedi. Bizce yargıç bu kararı vermekle hukuksal bir hata yapmıştır.’
Nitekim ClA’nin Türkiye masası şefi Graham Fuller şöyle diyecekti;
‘Eğer Ankara bu süreci durdurmaya çalışırsa ortaya çıkacak sonuç tehlikeli ve masraflı olabilir’.
Olayla ilgili en doğru yorumu Emekli Deniz Kıdemli Albay ilhan Kanbay yapacaktı. Kanbay olayı Türk devletine ve ordusuna dolaylı saldırı olarak nitelendiriyor, tüm askerî ve sivil yetkililerin olayı örtmek için de ellerinden geleni yaptıklarını söylüyordu.
Emekli Albay Kanbay; Muavenet’in Saratoga uçak gemisi tarafından vuruluşunun 1. yıldönümünde, yani l Ekim 1993 yılında, yapmış olduğu açıklamasında olayın mantığını veren üç hayati soru soruyordu:
O gece saat 23.45’te geminin sancak tarafından 26 mil süratle seyreden Saratoga’dan Muavenet’in haberi yoktu. Tatbikat NATO Tatbikatı’ydı. Saratoga Akdeniz 6. Filosu’na aittir. Sararoga’nın orada ne işi vardı? KlME, NE İÇİN GÖZDAĞI VERİLECEKTİ?
Gemiler seyir halindeyken ani bir emir ile ‘Muavenet’ muhribi ile ‘Kılıç Ali Paşa’ muhribinin yerleri değiştirildi. Muavenet öne, Kılıç Ali Paşa gemisi arkaya geçer. Neden? Muavenet, Saratoga’ya hedef gemi olarak seçildiği için midir bu değişim?
Genel olarak bir geminin köprü üstü, gemi komutanının bulunduğu yerdir. Türk Devleti’nin sancağı burada dalgalanır. Gemi komutanı, Türkiye Cumhuriyeti’nin ona verdiği yetki ile kanunların uygulayıcısıdır. Yani Türk devletini temsil etmektedir.
Albay Kanbay hedef olarak geminin köprü üstünün seçilmesinin bir anlamı olduğunu düşünüyordu. Türk Devleti’nin son derece önemli bir konuda ABD ile çıkarları çatışıyordu ve ABD bu yolla Türk Devleti’ne ‘göz dağı veriyordu’. Yani hedef Türk Devleti’ydi.
Aslında olay son derece basittir; Amerikalıların “Kalkık Horoz” politikası bölgede; bir Amerikan-İsrail projesi olan Kürt Devleti’nin kurulması için; Türkiye de İran ve Suriye ile görüşmeler yaparak bunun önlenmesi için çalışıyordu.
Peki, Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Eşref Bitlis olayını, Muavenet’den bağımsız düşünmek doğru mudur?
Org. Bitlis her zaman, Kuzey Irak’ta konuşlanmış durumda bulunan Çekiç Güç Kuvvetlerinin Türkiye’den ayrılması gerektiğini ve ABD’nin Kuzey Irak’ta oluşturmaya çalıştığı Kürt Devleti’nin Türkiye’nin zararına olduğunu söylüyordu. Bu nedenle Amerika Birleşik Devletleri büyükelçiliği tarafından birkaç defa hükümete şikâyet edildiği iddia edildi.
17 Aralık 1992 tarihinde Çekiç Güç’e bağlı Amerikan savaş uçakları, kendilerine bildirildiği halde Irak’ın Selahaddin kentine gitmekte olan Bitlis’in helikopterine taciz uçuşu yapmış ve helikopteri inişe zorlamıştı.
7 Şubat 1993 tarihinde İncirlik Üssü’nden kalkan ‘ABD uçaklarının, PKK’ya yardım dağıttığı’ açıklamasını yaptı;
17 Şubat 1993 tarihinde de içinde bulunduğu Beechcraft B200 King Air tipi uçağın henüz aydınlanamayan nedenlerle düşmesi sonucu hayatını kaybetti”.
…
( ? )…( ? )…( ? )
Soru işaretleri yetiyor mu? 4 EKİM 2023