İngiliz tarihi ajanlık tarihidir. Yeni tür ekran ajanları da ürettiler, beyin yıkama yapıyorlar. Burada Osmanlı ekonomisini çökertirken kullandıkları ajanlardan bir örnek vereceğim.
Ajanlarını elçi olarak gönderip dokumacılıkta bizden neleri nasıl öğrenip götürdüklerini Cengiz Özakıncı’nın kaleminden aldım. Aslında, 1200’lerde Orta Anadolu’da Anabacı kadın askerlerimizin İngiliz ajanlarına karşı direnişini anlatmak istiyordum. Antik paralarımızdaki keçi resminin anlamını anlatacaktım. Milli ekonominin sembolünü parasına koymak gibi bir Oğuz töremizden söz edecektim, en son “buğday” sembolü vardı, 2005 de İsrail tohumu geldi, bizim sembol uçtu!
Ancak son günlerde (Ukrayna savaşıyla) youtube yayınlarında bir bombardıman başlatıldı, Oğuz töresi diye Yahudilerle birleşmek gibi bir konu öne çıkartılıyor, neyi anlatacağımı şaşırdım.
Tarihimizi çok ilgilendiren bir husustur, milli ekonomiyi korumadığımız zaman sömürge haline geldik, dışarıya muhtaç hale geldik. El ambargo koyduğu anda olabilecekleri tahmin etmek zor değil.
Sömürgeciliğin ağa babası İngiltere ne zaman bize göz kırpmışsa bir dalımız daha kopup gitmiştir. Sözü dolandırmadan İngiliz ajanlarının çalışma yöntemlerinden birini Cengiz Özakıncı’nın “ Türk Dokumacılık Tarihinde İngiliz Ajanları” yazısından alıntılıyorum.
“26 Şubat 1583 tarihinde Sir William Harborne tekrar İstanbul’a geldi. Bu kez Kraliçenin korumasında bir ticaret kuruluşunun temsilcisi olarak değil, tam yetkili bir İngiliz Elçisi olarak gelmişti. Kraliçe Elizabeth, politik faaliyetlerinin yanısıra Elçi’nin Türkiye’de bazı ticari ve teknik olguları öğrenmesini ve İngiltere’ye getirmesini istiyordu. Bu konular ve işlevler şunlardı…” diye başlıyor ve Kraliçe’nin bu İngiliz Elçisi’ni Osmanlı topraklarına bir kumaş, iplik, boyama ve dokuma sanayii casusu olarak gönderdiğini gösteren buyruklarını sıralıyordu:
1- Türkiye’de kumaşları maviye boyamakta kullanılan çivit otunun tohumu (anile) ve fidanı İngiltere’ye getirilecek.
2- Bunun nasıl hazırlandığı ve karıştırıldığı öğrenilecek.
3- Türkiye’de (kumaş) boyamakta kullanılan bütün otlar bulunup İngiltere’ye getirilecek.
4- Yaprakları, tohumları veya kabukları, yahut odunu boyacılıkta kullanılan bütün ağaçların tohumu veya fidanı İngiltere’ye getirilecek.
5- Bu işte kullanılan bütün bitkiler ve çalılar İngiltere’ye getirilecek.
6- Boyacılıkta kullanılan bütün topraklar, madenler, bunların bulunduğu yerde iyice incelenecek. İngiltere’de bu gibi yerlerin çabucak nasıl tanınacağı öğrenilecek.
7- Boyacılıkta kullanılan maddelerden başka, boyama sanatı da öğrenilecek.
8- Mısır’daki Muhaisira şehrinden İstanbul’a ve oradan da İngiltere’ye susam tohumu getirilecek. (Susam ticareti genellikle İskenderiye ile İstanbul arasında yapılır. Bunun için elde edilmesi kolaydır. Bu tohumdan yağ çıkarılır ve Muhaisire’da birçok fabrika bununla işler. Bu tohum İngiltere’de yetiştirilecek olursa kumaş ticaretimize sınırsız yararlar sağlar. Bu kasaba Nil nehri üzerindedir. Venedik’e ve daha bir çok İtalyan şehirlerine, Anvers’e susam oradan gelir.)
9- Türkiye’deki her çeşit kumaş ve bu kumaşların bütün üretim aşamaları incelenecek.
10- İngiltere’nin çıkarı için, başka kumaşlardan çok, Türkiye’ye İngiliz malı çuha satışının arttırılmasına çalışılacak.
11- Yabancı boyaları ile boyanan kumaşlarımızdan çok, İngiliz boyalarıyla boyanan kumaşlarımızın satışına önem verilecek.
12- Cezayir ve Tunus için yapılan şapkalarımız için pazar aranacak. Çünkü halkımıza büyük kazanç sağlayabilir.
13- Norwich ipliğinden veya diğer ipliklerden dokunan çorapların satılmasına çalışılacak. Bu büyük bir ticaret halini alırsa yoksul halkımıza büyük kazanç sağlar. Bu yolla hem ürün, hem boya satışımız artar. Birçok kimse iş bulur.
14- Yoksul halkımızın yararı için, safran satışı arttırılacak, geniş ölçüde satış bulunursa bir çok kimselere iş çıkar.
Metin Erksan’ın, adı geçen kitabında aktardığı 1583 tarihli bu belge, beni derinden etkilemişti. Batı’nın bin yıl öncesine dek Doğu’nun çok gerisinde olduğunu; Doğu’dan aldıkları, aparttıkları, geliştirdikleriyle ilerlediklerini, kendi araştırmalarımdan biliyordum. Erksan’ın aktardığı bu belge ise, bu gerçeği tartışılmaz biçimde bir kez daha kanıtlıyordu. Bu belgenin gerçekliğini araştırdım. Erksan, kitabında bu belgeyi Hamit Dereli’nin 1951’de yayımlanan “Kraliçe Elizabeth Devrinde Türkler Ve İngilizler” adlı kitabından aktarıyor ve bu bölümü tümüyle yayımlıyordu.”
Yazının devamında enteresan bir bilgi daha var; Cezayir ve Tunus için ürettikleri fesi 250 yıl sonra 2.Mahmut zamanında Türklerin başına geçirmeyi başarmışlar. Yani bizden çaldıkları dokuma ve boyacılık bilgisiyle bizim başımıza çorap ördüler. Ve İngiliz’in bize sattığı o fes Osmanlı sembolü haline geldi. Ne kâr etmişler ama! Halen daha satıyorlar, Kemalizme inat diyerek.
Şimdi başımıza bir Oğuzluluk- İbrahimik çorabı örülüyor. Kraliçenin akrabaları olan Aşkenazi Hazar Yahudisi Rodchild (Kızıloğlu) tayfası bu tezgahta dokudukları yeni dünya masallarını bize pazarlamaktadırlar. Aman ha!
Köleliği kaldırıp faizi yasakladığı için Akmenid İmparatoru Horasani Büyük Kuruş’u ve Dariuş Oğuz’u hiç sevmeyen Hazar Yahudi bankerleri, Dede Kuruş’un başını kesip kanını içmişlerdi. Tomris adlı vahşi bir kraliçeleri vardı. Şimdi birileri çıkmış “Hazar Yahudisi bankerlerin torunlarıyız, Aşkenaziyiz” diyorlar. Türkleri kendi peşlerine takmak ve böylelikle dünya hakimiyeti kurmak istiyorlar.
Yeni dünyanın koç başı bizi yapacaklar, onlar kazanacak bizim oğullarımız ölecek, öyle mi?
Onların vahşi saldırılarını durdurmak için Dağıstan’da yaptığımız Sasani Kalesi, Gurcistan’da Kurtlar Vadisi, Terek deresinde Kurtlar Tepesi, gibi bizim ördüğümüz savunma hattının adı Zulkarneyn’dir. Kur’an hakkı için, biraz tarih çalışalım artık. Hz.Muhammed de topun ağzındadır, biline. Yeni dünyada onlara yer yok, faizcilerin en acımasız olanları İsrail devletini büyütüyorlar, yeni planlar yapıldı, aman ha!
O planları övünerek anlatan ekran ajanları var, açık seçik anlatıyorlar, ancak yanlarına çekecekleri insanların kafasını bulandırarak anlatıyorlar. Tarih bilmeyenler o anlatılanlara inanır, lütfen milattan öncesine dair sağlıklı bilgiler öğrenmeye çalışalım. Başoğuzlu kralımız VI.Mitridate (Oğuz Kağan/Mete Oğuz) Romalı tefeci bankerlere karşı 48 yıl neden savaştı ve Kırım’da intihar ettiğinde nedeni neydi, oğlu Boranes Yahudi bankerlerle ittifak edince kralın ordusunda herkes hain prensin peşinden gitti mi gitmedi mi? Mavi kan dedikleri Rusya’nın çar hanedanı o hainin soyu muydu?
İngiliz ajanları tarihimizi de yeniden yazıyorlar, bütün tepe/höyük koruganlarda cirit atıyorlar, Mitra kalelerimizi kendilerinden başkası görsün istemiyorlar.
Ajanlığın her türü şu an önümüzde oynanıyor. Az bilgiyle olmaz, lütfen tarih çalışalım.