KÜLTÜR SANAT

Neslihan Dağlı ile Seçkin Şiirler’de Uğur Olgar

Merhaba sevgili okur,

Bu haftanın şair konuğu sevgili Uğur Olgar, İstanbul Hukuk Fakültesi mezunu. Silifke’de uzun yıllar Hazine Avukatı olarak çalıştı, dört yıl süre ile de Silifke ve çevresindeki ilçe cezaevlerine yönelik Cezaevi İzleme Kurulu raportörlüğü görevinde bulundu, emekli oldu.

1951 yılında başlayan şiir galaksileri arasındaki yolculuğunu Silifke’de kediler ve şiirlerle sürdürürken, bir yandan da portelerde sol anahtarını arıyor.

Bahar 2005 – Kış 2009 yılları arasında (14 Sayı), ‘Andız Şiir ve Edebiyat Konalgası’ adlı derginin yönetmenliğini yaptı.

2007’de 8. Uluslararası Altın Safran Şiir 1.Mansiyon, 2005’te Çatalzeytin Şiir Yarışması 1.lik ve 1997’de Ankara Barosu En İyi Övgüye Değer ödülleri başta olmak üzere birçok ödül aldı. Şiirleri; Azerice ve Farsça’ya çevrildi. Türkiye, Azerbaycan ve İran’da, edebiyat dergilerinde şiirleri yayımlandı.

 Şiirlerinin yayımlandığı dergiler:

Dize, Eski, Hayâl, Lacivert Öykü ve Şiir, Artemis,Cumhuriyet Kitap, İnsancıl, Üvercinka, Varlık, Berfin Bahar, Damar,DenizSuyuKasesi, Düşe-Yazma, Eliz Edebiyat, Ekin Sanat, Edebiyat Nöbeti, Güney,

Yaşam Sanat, Nif Sanat, Sincan İstasyonu, Andız, Bireylikler, Kasaba’dan Esinti, Kurşun Kalem, Şehir, Patika, Mavi Yeşil, Sunak, Çağdaş Türk Dili, Mazruf, Vurgu, Zil, Mor Taka, Mühür, Mut Çıtlık, Silgi, Şiiri Özlüyorum, Şiir Sarnıcı E-Dergi, Süje Dijital, Son Gemi, Sin Edebiyat, Tay, Zalifre Yazıları, Zon Kişot, Ada (Samsun), Temren, Taflan, Yaba Edebiyat, Ulduz (Azerbaycan), Alatoran (Azerbaycan), Söheyl (İran).

Beş Mevsim/Haikular [İmgenin Çocukları Yayınları, 2021], Gel Sokak Sokağa Konuşalım / Toplu Şirler-1 [Klaros Yayınları, 2021], Menekşe Cülleleri [İmgenin Çocukları Yayınları, 2021], Tut Dilimden Şileyda [Klaros Yayınları, 2021], Gelincik Ağrısı [Klaros Yayınları, 2020], Hâller Kitabı [Klaros Yayınları, 2019], Diline Düştüğüm Uçurum [Hayal Yayınları, 2018], Kelebek Kanadı [Hayal Yayınları, 2017], Güz Düşümü

[Hayal Yayınları, 2016], Kıyıları Tutsak [Mühür Kitaplığı, 2010], Öteki Düşkenar [Kül Sanat Yayıncılık, 2008], Denize Düşen Nehir [Tay Yayınları, 2007 – VIII. Uluslararası Altın Safran 1. Mansiyon Ödülü], Üşüdü Mavilerim [Replik Yayınları, 2000] ve Qerenfil Yanğını [Dayaq Yayınları, Azerbaycan, 2010] başlıca şiir kitapları.

Uğur Olgar’ ın şiir üzerine düşünceleri;

Şiirin tarifi olmadığı gibi, yazması da çok zordur. Derin bir genel kültür, hayat birikimi, yaşanmışlık, görmüş geçirmişlik, büyük bir okuma ve yazma disiplini ile çok çalışma ve elbette yetenek gereklidir.

Şair, felsefeden, sosyolojiden, psikolojiden, mitolojiden, güncel olan her şeyden farkındalığı olmalı ve tarihten yararlanmalıdır. Yaşadığı ülke ve içinde birlikte güneşin etrafında döndüğü dünyanın sosyo-ekonomik ve toplumsal sorunlarına yabancı ve kayıtsız kalmamalı, şair sorumluluğu ile bireyin ve toplumun uzlaştırıcısı konumunda hep bayrağı en önde taşıyan olmalıdır.

Bu bağlamda; lirizm mecrasında akan şiirimin yalın bir dil kullanımı ile anlaşılır imgelerle bezeli, okuyanda şiir tadı bırakan, düşündüren, iletisi olan, sırtını doğaya dayamış, gücünü insandan ve diğer canlılardan alan bir şiir olduğu söylenebilir.

 Çağdaş romantik ağırlığı olan metinler diye de nitelendirebileceğim şiirlerimde lirizmin yanında önem ve öncelik verdiğim başat konular; betimleme ustalığı, halk diline ve ruhuna verdiğim önem, zarif bir üslup, çevre duyarlığı, anlam ve biçim bütünlüğü, özgün bir ses, özgür koşuk, farklılık, aşk ve doğayı yansıtmakta özgün tavır, sürekli bir yenilik arayışı, şiirsel tat, zaman zaman mistisizm, ölüm olgusu ve gerçeğinden korksam da üstüne üstüne giderek yansıtmak, heyecanlı ve gürül gürül, çağdaş insanın gerçeğini kavramış, öz ve biçim bakımından uyumlu ve güçlü olduğu söylenebilir.

 Her şiir biriciktir, bir kez yazılır, özgün olmalıdır, her şiir kendine özgüdür, başka bir şiire benzememelidir, diye de eklemek isterim. Ayrıca, yaşamdaki ve doğadaki her şeyin, her canlının, her nesnenin içinde bir şiir vardır, şair işte içerideki bu duygulanmaları, etkileşimleri, titreşimleri ortaya çıkarıp dizelere dökerek sunan kişidir, şiir böyle oluşur.

Şiir hakkında söylenecek kitaplar dolusu şey var, ama şimdilik söyleyeceklerim, düşüncelerim bu kadar.

KÜSEĞEN YILLARIM GİBİ

Yalnız geceleri yürüyen bir ağacım, gündüzleri

ayaklarıma bulaşan çirkleri temizlemekle meşgulüm

o kadar bulanık resim kalmış ki insanoğlu

seçemiyorum çocukluğunu bile çorak geçmişlerinden

Oysa ne umutlarla doğurmuştu beni ilkbahar

gül yıkıklarından kıyılar çizecektik denizlere

dillerim olacaktı karalara uzanan, tadına varmak için

gün geçtikçe saçlarımı bir bir döken meltemlerin

Bir gemi geçiyor, balkondan görüyorum, uzaklarda

yüreğim kadar gros tonluymuş radarımdan anlıyorum

dudaklarının limanından demir almış gidiyormuş

en soğuk kışın ürpertilerini taşıyormuş bedenimdeki

Hemen masama dönüp elyazması şiirlerini okuyorum

henüz tanışmadığım ve şairliğe soyunmamış arkadaşların

en çok göçmen kuşların yazdıklarını beğeniyorum, çünkü

ayrılıkların izini en güzel onlar siliyorlar dönerlerken

Birden taş kesiliyorum bir köşe başında, gelip konuyorlar

ne kadar sevdiğim kuş varsa, yuva oluyorum onlara

bazen de çirkliyorlar her yerime, gocunmuyorum, ne ki

insanların çirkinliği yanında gül suyu kalıyor onlarınki

Ah, ne kadar beğendiğim yontucu varsa onlar da geliyor

ellerinde çekiçleriyle, ağaçkakan da sivri dilli gagasıyla

annem-babam, öğretmenim ve onlar hep birlikte yonttukça

yontuyorlar, sonra tarihi eser oluyorum asırlar ötesine

Tekrar balkona çıkıyorum gemiye el sallamak için

ama göremiyorum, gitmiş küseğen yıllarım gibi…

**

BANA GÖRE DEĞİL DÜNYA

Çocuk çığlıklarını biriktiriyor hava, yağacak

birazdan her babanın elinde gülüşlerden kalma bir ıslaklık

gözyaşlarıyla birlikte kuruyacak

Annelerin dilini yakacak uzaklaşan dağların acısı

cumartesi günleri toplanacak umuda giden tren yolcuları

içinde öfkelerin hüzzâm korosu

traverslerle uzanacak kara toprağa

boylu boyunca…

Sağduyu; 

etimizden tırnak gibi çekilecek,

ince zamanlara musallat olduğunda

ikinci el insan müsveddeleri

Can, yalnızlığın rengini fısıldayacak canânın kulaklarına

canımsa burnumda olacak, nasıl soluyacağım

arkamdan kovaladıkça renk yüzsüzü şeytan

Hava biriktiriyor 

yağdıracak yaza, güze, kışa

bahardan aldıklarını

Çıkınıma suslarımı, puslarımı ve küslerimi alıp gideceğim; 

önce ana rahmine, sonra da sulbüne babamın 

döllenmemiş olmak için.

Dünya bana göre değilmiş, anladım ölmeye saatler kala.

**

HÜRRİYET

Bir kumbaram var bulutların altında

ağlattığım kuşların avazlarını biriktiriyorum

çok ağladı kuşlar bu yıl biliyorum

her terk edişimde içli dizelerin ardından

rayından çıkmış tren gibi devriliyor zaman

üstüne üstüne ellerinde çamur izi olanların

kerpiç damlarını aktarırken bulaştırdığı

Hürriyet gibisi var mı uçan kuşlara sor

bir de kelime emen yeni doğmuş şiirlere

Kelebeksiz bir çift gün daha geçti

gelincik ağrısız, yeşil sızısız, renk sağırı

öyle çok bağırdım ki gittiklerinde baharlar

kendimi hapsettim gelecek kışın beyazına

yazdıklarımı yaktım, ısındım okuduklarımla

gözlerin geldi aklıma, iki kurşun tanesi

on ikiden vuruyordu, kalbim hedef tahtası

Hürriyet, öyle nazlı bir kelebek ki

kaçarsa arkasına bile bakmaz bir gün içinde 

Ne yapmalıydım parçalamak için sisleri

pusları hangi şiire sürgün göndermeliydim

sular kararırken günlerimin gelip çatımında

hangi düşleri çekip almalıydım yaşlı uykulardan

yaptığım kendi heykellerimi mi kırmalıydım

akşam titrerken turuncu bir gün batımında

geceyi mi örtmeliydim üstüne an be an

Hürriyet, arzımıza bile arz edilmedi, güneş

izin vermez galakside uçurtma uçurmasına

Arkadaşlarınızla paylaşın

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu
error: Uyarı: Korumalı içerik !!

Reklam Engelleyici Algılandı

Sitemizden en iyi şekilde yararlanmak için lütfen reklam engelleyicinizi kapatınız.